30 Kas 2009

Güneşköy "Bahçemiz" Projesi


Daha önce Güneşköy’den bahsetmiş, mail attığımı ve cevap beklediğimi yazmıştım. Mail yolu ile direkt yetkili isime aklımdakileri sordum ve gelen cevapları aynen aşağıda mini röportaj tadında yayınlıyorum.
Evren Yılmaz’a özellikle burada teşekkür etmek istiyorum. Hem böyle güzel bir projeyi başlatmış ve yürütmekte oldukları için hem de bana aklımdaki sorular konusunda yardımcı olduğu için.
 “Bahçemiz” projesi gerçekten de benim gibi tembeller için bir çözüm gibi duruyor. Bir kere paranızı ödüyorsunuz ve 4-5 ay boyunca oturduğunuz yerden “gerçek” organik sebze&meyve alabiliyorsunuz. Yani orada burada “acaba gerçekten organik midir?” kaygısını taşımadan sebze aramıyorsunuz. Direkt adresinize haftalık olarak gönderiliyor. Şu anda sadece Ankara içine gönderim yapılabiliyor. Malum üstüne bir de kargo giderlerini eklediğiniz de rakamlar alıp başını gidiyor ve bu hizmet cazip olmaktan uzaklaşıyor. Fakat merak etmeyin İstanbul ile ilgili de buna benzer bir yazı hazırlayacağım, araştırmaların devam ediyor.

Özellikle evde çocuk olan aileler için ideal bir çözüm olduğunu düşünüyorum.

Buyurun başlayalım:
NzN : “Bahçemiz”   projesi amacı ve genel işleyişi ile ilgili sizden kısa bir bilgi rica edebilir miyim?
E.Y. : Bahçemiz projesi 4 yıldır devam etmekte, kar amacı gütmüyor, kendini kurtarmaya çalışıyor, para kazanılırsa gelecek seneye aktariliyor. Amaç toprağı kirletmeden, suyu akılcı kullanarak da tarım yapılabileceğini göstermek. Köylüye örnek olmak, pazar yaratarak yavaş yavaş işi köylüye devretmek. Her yıl nisan, mayıs gibi duyurular yapıyoruz, üye kaydı alıyoruz. Yaklaşık 20 hafta sebze dağıtılıyor, ilk haftalar ve son haftalar sebze miktarı azalıyor, kurular, salça ve bazen de turşu ile zenginleştirmeye çalışıyoruz.
NzN: Bütün bu hizmetin bedeli nedir peki?
E.Y. : Bu sene 600 TL idi, 3 çiftçi, 2 dağıtım elemanı çalıştı, bütçeyle ilgili bilgileri web sayfamızda da bulabilirsiniz.
NzN: Bu ücret  sadece 1 kere mi ödeniyor yoksa aylık mıdır?
E.Y. : Ücret 20 haftalik (yaklaşık) sebze dağıtımı için. Her yıl yeniden ödemeniz gerekiyor ama her yılın sadece 20 haftası sebze alabiliyorsunuz. Bu sene temmuz 13 gibi başladı dağıtımımız,  geçen hafta da sona erdi. Ayrıca 600 TL’yi taksitlendirerek de ödeyebilirsiniz.
 NzN: Üyeler sebzeleri seçebiliyor mu ve haftalık ne miktarda gönderimler yapılıyor?
E.Y. : Her hafta tarlada çıkan sebzeleri üyelere paylaştırıp evlerine bir kutu sebze gönderiyoruz. Kutunun kilosu değişken, içinde olmasını istediğiniz sebzeleri siz seçemiyorsunuz, tarladan ne çikarsa ona göre biz gönderimi buradan organize ediyoruz.

Güneşköy'de daha farklı projeler de var. Aşağıda linkini paylaşıyorum, detaylı bilgiler için inceleyebilirsiniz ve bence incelemelisiniz de. Ben özellikle gerçekten organik sebzeye kolay yoldan ulaşmak isteyen biz "tembel" camiası için bu proje hakkında faydalı ve pratik bilgiler ile ilgilendiğimden dolayı bu kadarını burada paylaşıyorum. Yoksa yaz yaz bitmez...

Afiyetler olsun efendim...

www.guneskoy.org.tr

24 Kas 2009

Evimden Dursine Abla Geçti

Geçen hafta Dursine Abla gelmişti ya hani eve. Heyecanla bekliyordum beni evde neler neler bekliyor acaba diye.
Dursine Abla beni çok pis utandırdı ( biriniz yazıyı mı okuttu ne?!?). Evdeki tek sorun geri dönüşüme gitmek üzere ayrı bir köşede bekleyen boş cam şişelerin yerinde yeller esmesiydi...

Bunun dışında henüz gözüme çarpan başka bir şey yok. Bazen zamanla garip yerlerden garip şeyler çıkabiliyor karşıma. Bekleyip göreceğiz.

Gündüz Yanan Sokak Lambaları

Ofise gelirken yolumun üstünde hala yanmakta olan o kadar çok sokak lambası gördüm ki deli oluverdim sabah sabah.
Hani memlekette para yok, hani dünyamızda enerji kaynakları tükenmekte, sürdürülebilir ne varsa ona koşmaktayız ya biz! Eeee bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi adama? Bir tek ben mi diyorum bunu?
Uzun zamandır ciddi ciddi takipteyim bu gündüz yanan sokak lambalarını. Öyle küçümsenecek boyutlarda da değiller bence. Gündüz yanan sokak lambalarını kontrol altına alsalar güzel bir tasarruf olur.

Kime şikayet etmeli? Ne yapmalı bunun için? Bu memleket ciddiye alır mı beni böyle bir konuyla ilgili? Yoksa cevap "peehh peehh kadına bak be işi gücü kalmamış nelerin peşinde, aplaa sen git eve hamur falan aç yaa" mı olur?

Gündüz Yanan Sokak Lambalarını Şikayet Derneği'ni kurmak istiyorum ben, yok mu bana katılan?

19 Kas 2009

TAKSİCİ TERÖRÜ

Aslında dün gece eve gelir gelmez yazmak istedim de kendi kendimi engelledim. Dün gece yazsaydım beni buralarda bile bulup sansürleyebilirlerdi.
İstanbul'un taksicileri beni çıldırtmak üzere. Araba kullanan biri olmadığım için bol bol yolumuz kesişir bu taksici camiası ile. Genelde de arızalıları bulur beni. Ne de olsa deli peşimden ayırılmaz, akıllı da beni bulmaz...

Neyse dün gece bir arkadaşımla Asmalımescit'te çok keyifli bir gece geçirdik.Yemek yedikten sonra birer de içki devirip öyle gidelim dedik. İçkiler bitti ve biz eve gitmek üzere taksiye bindik. Yeri gelmişken binmeden hemen öncesini de anlatayım da ileride önem kazanacak:
2 taksi arka arkaya bekliyorlar. Sıra var mı yok mu anlaşılmadığı için önümüze ilk çıkan taksiye  binmeyi denedik. Denemekle de kaldık. Şoför arabanın içinde uyuyor, kapılar da kilitli. Biz kapıları zorlarken öndeki taksinin şoförü koşa koşa yanımıza geldi "sıra burada abla buyrun" dedi. Biz de direkt o taksiye bindik doğal olarak, sıra ondaymış ya! Sinir olduğum diğer şeylerden biri de bu taksici milletine bir laf edersin de durmadan 15dk boyunca konuşur da deli eder ya seni. Bizimki de aynen başladı  yüzsüz yüzsüz konuşmaya "yok efendim dedim ben ona uyuma diye,  uyursan böyle gider müşteri" vs.

5dk sonra bir taksi direksiyonu önümüze doğru kırarak yolumuzu kesti. Bizim şoför bir hiddet indi arabadan. Biraz önce taksisinde mışıl mışıl uyuyan taksici amcaymış yolumuzu kesen. Meğer nasıl da deli olmuş biz diğer şoförün arabasına bindik diye.Takip etmiş bizi ve sonunda yolumuzu kesmiş. Bu ikisi bildiğin horoz gibi birbirlerine kabarıp duruyorlar. Allahtan ortada daha sert bir durum yok. Bekle bekle arabada nereye kadar dedik ve indik bunlar kavga ederken. Arabada yolcu varken olacak iş mi bu?! Yani arabada kimse olmasa bile normal değil böyle bir şey...

Biz inince bizim şoför direkt "Paramı verin" diye peşimize düştü. Deli midir nedir! Sen gecenin bir yarısı beni huzursuz et sonra da paranın peşine düş. "oldu canım!" Detaylı laflara girmiyorum burada ama biz adamla ciddi ciddi laf dalaşına girdik. Tam o arada canım Türk Polisi beliriverdi. Nasıl olduysa! "Hah bu polis halleder şimdi bu işi" dedim. Heyecanlandım tabi. Polis geldi, gek gek gübelek iki satır laf geveledi ve "aaa ortada darp yoksa bizi ilgilendirmez, bi şey yapamayız" dedi ve taksiciyi bi tarafa bizi de diğer tarafa gönderdi.

Bizi diğer tarafa göndermeden önce bana söylediği son laf da memleket durumunu özetler nitelikleydi: "Kardeşim bu memlekette böyle tartışmalara girmeyeceksin, ne işiniz var bunlarla!".

Buyurun buradan yakın.

18 Kas 2009

Her Evin Bir Dursine Abla'sı Vardır Herhalde

Dün akşam "imdaatt" diyerek artık evimi tek başıma adam edemeyeceğime karar verdim. Zira bir süredir "kendi temizliğini kendin yap" sloganıyla ev işleri güzel ellerimden öpüyordu. Fakat bir süredir bu işin peşini de bıraktım. Daha önce de demiştim bazı konularda bu hayattaki tembellik hakkımı sonuna kadar kullanıyorum diye.Temizlik bu bazı konulardan biri işte!


Yeri gelmişken bir kaç örnek vereyim hemen isterseniz:

  • Deli gibi yemek yapabilirim ama bunları makineye yerleştirme konusunda tembelim.
  • Hadi diyelim makineye de yerleştirdim ama yıkama bittikten sonra onları dolaplara yerleştirme konusunda tembelin önde gideni bayrak sallayanıyım.
  • Bir dünya çamaşır yıkayabilirim ama bunları toplama ve ütüleme konusunda tembelim( aaa lütfen sadece makine yıkamıyor ki makineye kadar götürüp,iş bitince de onları asan biri var burada!).
  • Evi derler toplarım ama temizleme konusunda tembelim.
Neyse uzun lafın kısası dolaplardaki yazlıklar ve kışlıklar birbirine girmiş bir çığ gibi kapakları açtıkça üstüme üstüme geliyor. Benimse hala içim yazlıkları kaldırıp kışlıkları çıkarmaya el vermiyor. Hal böyle olunca dün akşam dedimki kendi kendime "kız NzN senin o güzel poponu kaldırıp da bunları yapacağın yok birilerinin yardımına hatta profesyonel desteğe ihtiyacın var". Koşa koşa atladım telefona ve Dursine Abla'mızı aradım.

Her evin kesin bir Dursine Abla'sı vardır. Yoksa da acilen edinilmelidir.Böyle birinin hayatınızda var olduğunu bilmek şahane! İmdat dediğin anda Dursine Abla kocaman gülümsemesi ve kocaman göbeği ile beliriverir karşınızda. Hele hele evden çıkarken sen "Dursine Abla'cım bak canım şimdi ben eve bunları bunları yaptım, ben rezil biriyim ama sen bi de şuralara bakıverseen..." derken çaatt diye lafını bölmesiyle " hadi hadiii git artık başımdan, git işine gücüne bak sen, ben neler yapacağımı bilirim" dedimi kocaman bir ohhh çekerek gidersin işe. Akşam eve gelince bir bakmışsın ev bal dök yala. Mis gibi bir kokuyla açarsın kapıyı, çamaşırlar yıkanmış, etrafta kirli çamaşır yok ve bulaşık makinesi de bomboş( olleyy), ütüler yapılmış, dolaplar toparlanmış, askeri nizam söz konusu her yerde, perdeleri açarsın ohhhh camlar da silinmiş (ben bugün çıkarken artık griye çalıyordu camlarım) hatta ve hatta buzdolabı düzenlenmiş bir de yemek pişirilmiş.
Şimdi buraya kadar olan kısım şahane di mi? Hatta bazılarınızı çatlatmış bile olabilir. Durun durun hemen kıskançlık yapmayın Dursine Abla'nın artılarının yanında bir de ciddi ciddi insanın aklını evde bırakan, durup durup "bi kere daha mı arasam acaba?" dedirten yanları da yok değil hani.
Şimdiye kadar ailecek Dursine Abla ile yaşadığımız maceralardan bir kaçını aşağıda yazıyorum, bakalım hala çatlatabiliyor muyum sizi ?!

  • Genelde o gelmeden ben evden çıkmış olduğum için iletişimimiz post-it yoluyla oluyordu. En azından post-it sadece benim için bir iletişim aracıydı. Dursine Abla bir keresinde post-it yerine çalışma odasında duvara yapıştırdığım Tema'dan gelen sertifikamın arkasını kullanmayı tercih etti.Onu da ben rahatça görebileyim diye kapıya yapıştırmış( hala saklarım ).
  • Yine Dursine Abla'nın geldiği günlerden birinde işten çıktım koşa koşa eve gidiyorum. Ev tertemiz ya pek hevesliyim kendimi eve atmaya. Eve girdim -evet o şahane temizlik konusu var etrafta-, genel bir kontrolden sonra balkonda asılı çamaşırların yanında pek sevdiğim nevresim takımının bir parçasını gördüm. Yıkanıp da kurusun diye asılmış da değil ayrıca. Kesik kesik her bir yeri. Hemen aradım Dursine Abla'yı. Cevap: "heee yaaben kestim de yeni toz bezi yaptım kendime ondan, pek de güzel sildi kıızz". Şimdi ölür müsün yoksa öldürür müsün? :)
  • Ablamın eşi sabah evden çıkarken Dursine Abla'dan rica etmiş "benim şuradaki 2 ayakkabımda leke var onları bi silebilir misin ?" diye. Dursine Abla'nın cevabı " kuzum beniimmm tabii ben onları tertemiz ederim sen merak etme, hadi işine git rahat rahat". Akşam ablamın eşi eve geliyor ve işe giderken bıraktığı iki ayakkabıya bakıyor.Sabah ayakkabıların biri gri diğeri de lacivertmiş. Karşısında duran ayakkabıların ikisi de mavi desenli. Klasik hemen Dursine Abla aranıyor, cevap: "heee kuzuumm ben sildim onları ama baksana çıkmadı bi türlü, her yere yayıldı". Almış bezi birinin lekesini diğerine bulaştıra bulaştıra silmiş hatun. Dursine Abla bir müddet ablamların evden uzaklaştırma cezası aldı bu olay üstüne...
  • Benim evde kendince eski gördüğü eşyalarımı birilerine verdi.
  • Bunlar eskimiş artık diye kaç kıyafetim parçalanmıştır ellerinde bilmem.
  • Evimin şeklini bile değiştirmeye kalkıştı bi aralar, gerisini siz düşünün...
Bu liste böyle uzaarr giderr. Ama sabahları ben evden çıkmadan önce gelmişse bana çay yapmadan, tost yedirmeden de göndermez hani evden. Hakkını yemem,yiyemem. Dün akşam "imdaaat" dedim bu sabah Dursine Abla kapıda beliriverdi. Evin durumu nasıl korkuttuysa dün akşam telefonda "kız tek başıma yeter miyim" bile dedi.Yanlış anlaşılmasın evim 2 katlı ya da 5 odalı falan değil. Kendince böyle abartıları da ayrıca sever Dursine Abla.
Ben sabah çıkarken "aman sakın ha bir şeyleri kesme, atma, saklama" diyerek çıktım.O da beni yine kovaladı evden "ben işimi biliriiimm, hadi sen işe".

Ben şu anda işteyim, Dursine Abla da evde. Akşama beni neler bekliyor acaba?

17 Kas 2009

LÖSEV'E DESTEK



Hem gmail adresime hem de iş mailime aynı gün düşen bir mailden bahsetmek istiyorum.

Lösev'e devlet tarafından hatta bizzat Sn. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından vaat edilen bir arazi var. Aslında bu konu ile ilgili sık sık haber yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor.
Aşağıdaki link bu haber ile ilgili. Lösev'e söz verilen bu arazinin teslim edilmesine yönelik başlatılan bir imza kampanyası. Hedef 5 milyon katılmcıydı ve bugün 7 milyonun üstünde bir katılım söz konusu. Durum böyle olmasına rağmen devlet tarafından hala bir hareket yok.

Kurtarılabilir durumdaki çocuklar hastanedeki sıralar yüzünden kaybediliyor.Lösev bu tarz tedavileri hiç bir masraf almadan gerçekleştiriyor.Fakat bizlerin de desteğine ihtiyacı yok değil.Kurtarılabilir çocuklarımızı göz göre göre kaybetmemek için desteklerinizi esirgemeyin lütfen. Aşağıdaki linke tıklayarak kampanya ile ilgili sayfaya yönlenebilir ve ilk ağızdan detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Bence en acı haber ise aşağıdaki gibi kayıplar. Lösev Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Dr. Üstün Ezer'den gelen mailden alıntı yaparak aşağıda aynen paylaşıyorum.
'[Losemi hastasi] Volkan Dundar 13 yasindaydi. Hastanede ilik nakli icin yillarca sira bekledi. Bir gun Dundar ailesinin telefonu caldi. Nakil icin sira geldigini soylediler.. Ancak Volkan bu telefondan 4 gun once olmustu. Son 10 ayda 15 losemili cocuk, uygun ilik bulundugu halde hastanede yatak bulunamadigi icin yasamini yitirdi.'
Dr. Ustun EZER Yonetim Kurulu Baskani
L O SEV Losemili Cocuklar Vakfi

İlgili link:
http://www.losev.org.tr/dergi/kent.htm

16 Kas 2009

Nadide Kelimelerimizle Renklenen Canım Türkçem

Cumartesi akşamı arkadaşlar arasında yazım hataları tartışıldı, bolcana da gülündü aslında :)
Sonra bugün gazetede alakasız bir şeylere bakarken  yeni 200TL'Lik banknotlarda da imla hatası olduğunu  okudum ( daha önce okumuştum, yuh daha yeni mi gördün demeyin hemen!).


Durum böyle olunca tamam tamam bi mesajdır bu dedim ben de aklıma ilk anda gelen milletçe pek bi benimsenmiş(neredeyse kabul görmek üzere) ve güzel güzel kullanılan bir kaç kelime eklemek istedim buraya ki söz uçar yazı kalır demişler.Sonra dönüp dönüp güleriz .

Eklemek isteyen olursa buyursun lütfen tutmayalım.
Başlıyorum:
Yanlız
Yalnış
Herkez
Domatez
Patatez
Klüp
Palyanço
Şarz etmek
Filitre
Bir de çıbık kıraker vardı. Bi yerlerde görmüştüm bi sehayat sırasında.Bakkal amcam kendi elleriyle güzelce yazıp asmış camına. Tam yerini hatırlayamadım ama çok gülmüştük.

13 Kas 2009

GDO'lu Ürünler=Pipili Kadınlar&Memeli Adamlar


Günlerdir memleket gündemi GDO'lu ürün öyleymiş- böyleymiş, yok yok daha da fenası var diye bir o tarafa bir bu tarafa çekilip duruyor. GDO'lu yemeye devam edersek "Pipili Kadınlar" ve "Memeli Adamlar" olarak mı dolaşacağız etrafta? Ya da kadınların 8 memesi, adamların da 18 pipisi mi olacak ( bu çözüm de erkekler için ballı kaymak oldu !) ?

Nereye gidiyoruz biz böyle?? Ne yapmalıyız? Daha da önemlisi: Nasıl Yapmalıyız?
Onu bunu okumaktan aklım iyice karıştı. Aslına bakarsanız ben ve çevremdeki bir sürü insan için bu GDO olayı yeni bir şey de değil hani. Kayboldum sanki.T amamen kendi çıkışımı arıyorum ve en çok da şunu merak ediyorum;
Facebook'ta ve maillerde GDO'lu ürünler ile ilgili paylaşımlarda bulunan arkadaşlarım bu ürünlerden korunmak adına neler yapıyor? Aman ha yanlış anlaşılmasın burada yargılama falan yok. Tamamen kopya arar haldeyim. Hani birileri oradan buradan gelen yazıları birbirine iletmekten öte pratik bir takım çözümler bulduysa ya da zaten biliyorduysa bi zahmet el kaldırıp anlatıversin de bizler de uygulayalım. Zira ben, konu gezme-tozma dışında bir şey olunca biraz tembel ruhluyumdur, öyle kolay kolay disiplin gerektiren aktivitelere he diyemem, uygulayamam.

Ne alaka di mi?
Şöyle ki; mesela balkonumda kalkıp da sürekli patlıcan, domates, maydonoz yetiştiremem. Bir dünya çiçeğim vardır ve hepsi de gayet sağlıklıdır. Fakat iş sebzeye gelince kaç defa denediysem beceremedim. Evimden bilmem ne kadar km uzaktaki organik ürün satan marketlere de gidip alamam. Çok isterim o ayrı, ama benim yaşam tempoma uygun bir çözüm değil bu(büyük şehir&iş vs.).Yapabilenleri de feci şekilde kıskanırım.Duyar gibi oluyorum "oldu canım! yok öyle hem 3 kuruş olsun hem şoför yanı olsun " dediğinizi. Haklısınız. çaba gerekiyor. Hayatlarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Fakat bu konuda yalnız olduğumu da düşünmüyorum açıkçası. İşten saat bilmem kaçta çıkıp, arabasız bir halde organik pazar nasıl arayayım? En yakın marketten yapıveriyorum alışverişi. Dolayısı ile bir grup insan için çözüm arar haldeyim.Bir taraftan gerçekten güvenilirliğine inandığım kaynaklardan bu duruma yönelik çözüm önerileri ile ilgili mailler alıyorum. Ciddi ciddi okuyorum bu mailleri bakalım ben neler yapabilirim diye. Okuduğumla da kalıyorum malesef (resmen utandım bunları da yazarken ama gerçek!).



öklü bir değişiklik yapabilecek gibi değilim hayatımın şu döneminde ve farkındayım ki bu köklü değişiklik yapılmadan da alternatif yaşam uygulamasını hayata geçiremeyeceğim.



Bugün gelen bir mailde Güneşköy'den bahsediliyor mesela. Ankara'dan haftalık paketler gönderiliyormuş üyeliği kabul edenlere. Merak ettim oturdum mail attım. Genel işleyiş ile ilgili bilgi istedim. İnanılmaz bir hızla hemen yarım saat içinde cevap geldi ve ben umutlandım!! Sizler de bilirsiniz Türkiye'de genelde bu tarz mailleri gönderdiğimizle kalırız. Buradan önümüzdeki hafta bana detaylı bir yazı gönderileceğini söylediler. Yazı geldikten sonra sizlerle bunu da paylaşacağım. Bu yazıyla birlikte İstanbul'da bulunan organik semt pazarlarını da derleyip toplayıp yayınlamayı planlıyorum. Hep birlikte göreceğiz...

Bu arada tembelim falan diyorum ama kendi hakkımı da koruma isteği uyanıverdi birden içimde. Sağlıklı beslenmek için elimden geleni yaparım, bez torba kullanırım-kullandırmak için de etrafıma baskı yaparım, mısır en "kaka" GDO'lu ilan edileli yıllar olduğu için en sevdiğim şey olmasına rağmen hayatımdan çıkarttım. Soya sosuna devam ediyorum ama, çok mu fena???


Bakliyat, salça vs. temel ihtiyaçlarımı (Sebze alışverişi semt pazarından olamıyor. Genelde evde haftaiçi yemek yapılmadığı için haftalık sebze alımı benim için uygulanabilir bir şey değil) organik pazardan ya da market içi organik raflardan alırım daha doğrusu genelde oralardan almak için kendimi zorlarım. Ama yukarıda da dediğim gibi bunları(sebze kısmını) düzenli olarak yapamıyorum. Her köşede bulunabilen şeyler olsa hayat çok daha kolay olurdu eminim benim gibiler için.

Bunlar bir çok insan için (bildiğimiz gibi çok daha disiplinli bir grup "GDO'ya HAYIR'cı" var)bir şey ifade etmese bile hiç yoktan iyi değil midir?

Var mıdır daha pratik çözümler biz şehir tembelleri için?

12 Kas 2009

Pet Şişeler Yasaklanmış!




Daha haftasonu bizim kızlarla İstanbul’a dönmeye çalışırken arabada aynı konu tartışıldı.Bugün gazeteyi karıştırırken de bu habere denk geldim.Böyle üst üste karşıma çıkıyorsa vardır elbet bir sebebi dedim ve buraya taşımaya karar verdim bu konuyu .

Haber şu şekilde: Avustralya’nın Bundanoon kasabasında plastik şişeler yasaklanmış!İlginç değil mi ? Bence gayet ilginç, hatta radikal bir karar.Geçen aylarda da Almanya’nın bilmem hangi kasabasında( adını hatırlayamadım şu anda) kasaba içinde araba kullanımını yasaklamışlardı ve halk da bu durumdan pek memnundu habere göre.
Avustralya’nın bu radikal kasabasında da durum aynıymış.Kasaba marketlerinin raflarından plastik şişelerin kaldırılması onuruna törenler falan düzenleniyormuş.Esnaf da sonuna kadar destekliyormuş bu kararı falanmış filanmış...
Bence bu işin oluru da budur.Yani kalkıp habire oralarda buralarda “o zararlı”, “bu pek fena”, “aman ha ondan uzak durun sizi kanser yapar”, “hele şuradakini kapınızdan içeri sakın ha sokmayın” demek yerine toplu bir karar ile büyük markalar (hatta hükümet desteği ile-çok ütopik oldu farkındayım-) bu tarz “zararlılar”ı hayatımızdan çıkarmak adına bir şeyler yapmalı.Sonuçta pet şişede su o kadar pratik bir çözüm ki radikal bir tavır alınmadan öyle bir anda hayatlarımızdan çıkamaz gibi geliyor bana.

Ben kendi çapımda plastik torba kullanımını minimuma indirmeye çalışıyor ve çantamda Lösev’in yaptığı ve online olarak satışa sunulan çantalarını taşıyorum(aşağıda linkini ekledim). Ama plastik şişelerden su içmeye devam ediyorum.Çantamda her daim matara taşıyamam malesef.Madem bu kadar pis , tüh, kaka bu ürünler birileri de bi zahmet bi harekete geçse ne şahane olmaz mı? Şahane olmasına olur da bu memlekette olamıyor işte. En son örneğini de GDO’larda yaşadık(onu da bir sonraki yazı konusu yapacağım sanırım )

Hemen bir klişeyle sonunu getiriyorum yazının: Burası Türkiye!!Sonunda para yoksa neden dokunalım ki!

Unutmadan söyleyeyim.Raflardan plastik şişeler kalkıyor da yerine ne mi geliyor; tekrar kullanılabilir su mataraları! Bu da pek matah bir çözüm değil bana göre ama neyse...En azından küçük cam şişeler gelseydi de daha pratik olsaydı.Kasabanın her yerinde sokak çeşmeleri varsa ne alaa!!

Lösev Online Satış Mağazası
www.ispanak.com.tr

İstediklerim&İstemediklerim

Ben kış gelmesin dedikçe ( biliyorum yahu benim dememle olacak iş değil bu ) gümbür gümbür geliyor kış.

İstemiyorum soğuk hava, istemiyorum kış, istemiyorum çizme,istemiyorum yağmur&çamur,istemiyorum lahana gibi giyinmek zorunda olmayı,istemiyorum şemsiye taşımak hatta şemsiyeyi açmak zorunda kalmak,istemiyorum yorgan üstü battaniye, istemiyorum orda burda "salep/sahlep bulunur" yazılarını görmek,istemiyorum eve gidince " off buz gibi burası " diyerek sıcacık peteklere yapışmak, istemiyorum buz gibi el,ayak ve burunla dolaşmak, istemiyorum istemediğim bir sürü şey olmasını !

Oysa istediklerim hem de çook istediklerim var benim:

- Yazlık elbiseler giymek
- Buruşana kadar suda kalmak, dönüp dönüp yüzgeçlerim çıktı mı acaba diye kontrol etmek
- Denizden çıkıp buz gibi bira içmek hatta terbiyesizlik yapıp yanına da patates istemek hem de en yağlısından
- Kışlıkları çıkartmamak
- Sandaletleri kaldırmamak
- Akşamüstü iş çıkışı bilimum açık hava mekanlara oturup çay&kahve,bira&votka artık canım ne çekerse içebilmek.Fakat öyle yeni moda sokak sobalarının altında değil.Bildiğin sıcacık güneş altında...
- Her daim terlikle, sandaletle dolaşabilmek
- Bronz tenle dolaşmak
- Tatil maceralarıyla hava atmak
- Haftasonu deniz kenarı kahvaltılar
- Orda burda burnuma gelen mis çiçek kokuları
- Balkonumdaki çiçekleri üstümde şort t-shirtle sulayabilmek
- Gidemesem bile piknik programı yapmak

İsterim de isterim...Bu listede uzar da uzarr....

Hadi git çalış şimdi çalışabilirsen!
 

p.s. Yağmur duası gibi "yaz duası" da var mıdır.Toplaşsak da bi kaç rekat namaz falan kılsak bi kıyak geçen olur mu acep? 

10 Kas 2009

Gezelim&Görelim.Amasra'ya Gidelim


Haftasonu Amasra,Zonguldak gezdik durduk.Aslında gezmekten çok yedik ve yedik ve yedik daha doğru olacak sanırım.
Pek sevdiğimiz arkadaşlarımızdan biri Ağustos ayında süpper bir gol ile Zonguldak’a atanınca bizde ekip olarak uzunca bir zamandır plan program halindeydik.Gidelim,görelim,hem gezelim hem yiyelim.
Hepsini yaptık maşallah!! Hem de fazla fazla.Rejimde olan arkadaşlar pazar günü dönüş yolunda “ah ahhh gitti verdiğim kilolar, uleyn kaç aydır da canım neler istemesine rağmen yemiyordum.Yemeyecektim o 2 barbunu, hem de kızartma” diye diye kah sayıkladılar kah “ amaaann arada bir olur böyle şeyler. Nasılsa telafi ederim” diyerek dönüş yolumuzun neşesi oldular.

Amasra’ya ikinci gidişim.Yine pek güzeldi.Daha önce gittiğimde hava buz gibiydi ve ben “süper yaz insanı” tabiki donmuştum.Bu kadar üşümekten de pek bi halt anlayamadan bolcana yiyerekten tıpış tıpış geri gelmiştim.Bu sefer öyle olmadı ama.Hava bize öyle sağlam bir kıyak yaptı ki sormayın!Hava ballı kaymak gibiydi.Biz de sonuna kadar tadını çıkarttık.Oturup da uzun uzun Amasra’da o var, bu var haa bir de şu var diye anlatmak niyetinde değilim. Fakat bir haftasonu gidilip görülesi yerlerden biri.Hele bir de sonbaharda giderseniz renkler muhteşem! Zaten güzel olan manzaralar rengarenk olunca daha da bi bakılası oluyor.

İstanbul’dan akşamüstü 5’de hareket edip köprüyü geçmemiz 7’yi bulunca bi ara “kalsak mı buralarda acaba”, “zaten baksana biz kaç kişiyiz, hepimiz birden gideceğimize O gelsin” ler dökülür gibi oldu ammaa ekip süper motive.Değil iki saat 5 saat sürse köprüyü geçmek kimse vazgeçmez.Sonuç olarak Cuma gecesi 01:00’de varan ekip kısa bir dedikodu faslının ardından direkt odalara gidip sızdı ve ertesi güne bomba gibi başladı.

İyiki de gitmişiz ohh sefamız olsun. Herkeslere de böyle neşe küpü insanlarla bol kahkahalı günler nasip olsun diyorum.Bak şimdi böyle nasip masip derken aklıma geliverdi.Dönüş yolunda pazar akşamı Berceste’de durmadan olmaz dedik ve akşam yemeği molasını orada verdik.Yemekler yendi,çaylar&sigaralar içildi,Abaza peyniri ve sucuklar alındı ve ödeme için kasaya gidildi.Amanın oda ne !
!Ben Türkiye’de değil miydim?Eveeet Türkiye’deyim.Ee o zaman bunlar nereden ışınlanmış bu memlekete.?!?

Kasada vücudumdaki kan dolaşımını engelleyen ve bizi dönüş yolunda hararetli tartışmalara iten bir kadın ve muhtemelen 2 yaşlarındaki oğlu ödeme için bekliyorlar.Buraya kadar hikaye normal.Kadını tarif etmek için 1 kelime yeterli;karafatma.2 yaşındaki oğlunu tarif ediyorum; minicik boyuyla yeni yeni yürümeye başlayan tazecik bir beyin, altında krem rengi, ağı yerlere kadar gelen bir şalvar,üstünde de yine o tarza uygun bir gömlek(neyse artık o tarz! Ben adını bile bilmiyorum).Bu kadarı yetmezmiş gibi kafasında da şapka kılıklı bir takke.
Kardeşim senin bu çocuğun annesi olman daha konuşmayı bile tam öğrenememişken ona bambaşka bir dünyaya ait bir düşünce sistemini empoze etme hakkını veriyor mu?Malesef o “anne” kendinde bu hakkı kesinlikle görüyor.Hatta en doğrusunu o yapıyor.

Kasada olay çıkmasın diye kasadan uzaklaşmasını bekledim ki gidip sorayım “Pardon siz bu dinin hangi semtindensiniz?”.Zira eminim orada bulunan yaklaşık 200 kadar insana dinini sorsanız %90’ı müslümanım der ama ben oradaki müslümanların hiç birinde böyle bir kılık kıyafet görmedim.

Kasada arkasında oldugum için ben ödemeyi yapıp çıkana kadar kadın gitmişti.Uzaklarda bir yerlerde sadece hangi “semtten” geldiğini hala çözemediğim bir grup karartıyı son model bir minibüse binerken gördüm ve bakakaldım...

6 Kas 2009

Kış mı Geliyor? Yok Yok Sakın Gelmesin!


Ben kış insanı DE-Ğİ-LİM kardeşim . Hatta o kadar değilim ki bu noktada ayılığı bile kabul edebilirim; ayılar gibi kış gelmeden önce şöyle günde 2-3 kilo kadar yağlansak yağlansak sonra da hooop "hadi bakalım ben uyuyorum" desek, koşa koşa sıcacık yatağımıza gitsek ve mışıl mışıl şöyle bi 3 ay kadar uyusak (güzelce bir yağlandık ya, hem de bunu kendi isteğimizle yaptık ya hiiç üşümüyoruz da )!!

Sonra gerine gerine uyansak da hava "hala" güneşli, pırıl pırıl olsa. Yine koşa koşa dolabımıza gitsek hiiç kaldırmadığımız yazlıklarımızdan (hatta hayatımızda kışlık elbise kavramı olmaz onun yerine sadece kışlık bir yorgan olurdu) ifil ifil elbiseler, incecik bluzlar, kısa kısa t-shirtler, minnacık şortlar ve askılılar arasından canımızın istediğini giysek ve atıversek kendimizi sokaklara. Aman ne şenlikli hayat bu böyle !! Yazarken bile bitiresim gelmedi. Bıraksanız dolabımdaki bütün yazlıkları sayacak gibiyim hatta :))

Eee görüldüğü gibi ayılık bile bazen güzel hatta cazip olabiliyormuş. En azından benim gibi yaz insanları için güzel bir hayal olabiliyor. Zorla değil ya sev-mi-yo-rum kardeşim ben bu kış ayını. Hele hele İstanbul'da geçen kış aylarından ayrıca hoşlanmıyorum.Yağsa mı yağmasa mı bir türlü karar verememiş bir yağmur insanın suratını uyuz edercesine ıslatır.Tam da ıslatmaz ki sen iyice uyuz ol.
Ben ki kendimi sokak insanı olarak tanımlarım, severim sokaklarda olmayı, dost sohbetlerini, rakı masalarını , uzun dans gecelerini, bol kahkahalı toplaşmaları... Kış gelince koşa koşa evime gidesim geliyor. Eve giderim ama bütün arkadaşlarımı da peşimden sürüklemek için elimden geleni yaparım. Hatta zaman zaman baskıya bile dönebilir bu durum :)

Bunlar NzN laflarıdır (örnek olsun ki net olalım di mi ) :
"Hadi bu akşam bana yemeğe gelin"
"Hadi bende dizi seyredelim bu akşam hep birlikte" -bu arada sevmediğim dizileri bile seyretmeyi kabul ederim millet bana gelmeyi kabul etsin diye ki Behlül'le tanışmamız da böyle olmuştur-
"Hadi bende tabu oynayalım"
"Hadi bende hiç bi şey yapmayalım ama yeterki bende olalım "

Bu liste böyle uzaaarr gideerrr.
Lafın özü ben sevmem kış aylarını (ama kış ayılığını sevebilirim ). Sıcak olsun, sıcacık olsun ama bir de kaprisim var bu noktada öyle tahammül edilemez bi sıcakta olmasın bi zahmet. O zaman sıcağın da tadını çıkaramayız di mi ama :)

Kim demiş zorum diye??!!

İsteklerim gayet net ;
1 - İnsanlar da ayılar gibi kış aylarında yağlansın yağlansın ve sıcacık bir uykuya dalsın
2 - Yaz ayları hava sıcaklığı tahammül edilemez derecelere kadar dayanmasın
3-  NzN ve diğer tüm "yaz insanları" mutlu&mesut yaşasınnnn...

Mutlu son!.

Sevgiler.