30 Haz 2010

Genel Durum

Sesim soluğum kesildi farkındaysanız ( farkındasınız di mi?? )...
Hayat o kadar çok şeyi biriktirmiş ki benim için hepsini birden atıverince üstüme birazcık zorlandım son haftalarda.
3 haftadır, haftasonları da dahil olmak üzere deli gibi çalışıyorum bi kere. Evet evet az kaldı hunilik olmama. Şöyle çiçekli böcekli bir huni takıp kafama, elime de aldım mı direksiyonu tamam olacak.
İşler çok yoğun. Babamın hastane, anjio olayları çıktı arada zaten biliyorsunuz. Haftaya stent takılacak. Onu da atlattık mı  kocaman bir ohhh daha çekeceğiz ailecek.
Önümüzdeki hafta canımız kanımız müşterimiz tatile gidiyor. O arada derin derin nefesler alarak erkenden ofisten çıkmayı planlıyorum. Sayılı gün çabuk geçermiş ya. Yalan o yalan !!
 Sosyalleşmeyi özledim. Arkadaşlarımı özledim. 2 tek rakı eşliğinde balık masalarını özledim. Sokaklarda dolaşmayı özledim. Sevgiliyle vakit geçirmeyi ayrıca özledim. 19 gündür yoktu. Sonunda geldi. Geldi de ne fayda. Hala görüşemiyoruz ki!! (Bundan sonra askerlik bize komaz. Evet canlar cinler 35 yaşına gelmiş kazık kadar sevgilim hala askerliğini yapmadı).
Nasıl görüşelim ki?! Ben en erken 21:00'da çıkıyorum ofisten. Eve gidiyorum 23'e kadar bilgisayar başında devam ediyorum. Sabahın köründe kalkıp evden maillerime bakıyorum ve o toplantı senin bu toplantı benim koşuyorum. Bir elimde ofis telefonu diğer elimde cep telefonu ve durmakzsızın yağan mailler günlük tempomun nadide parçaları... Üstüne bir de pazar günü zehirlendim tam oldu!! Canım çıktı istifra etmekten. Bir yandan ishal , diğer bir yandan da ateşle birlikte vücudumun her bir noktası ağrımaya başladı ve hayatımda daha önce tatmadığım şiddette bir de başağrısı eklenince hayat bir anda şenlik alanına döndü. Lunaparka gitmeden rollercoster da 8 tur atmış gibiydim inanır mısınız?!! Pazartesi akşama doğru anca açıldı gözüm. Ama bir zayıfladım ki bu arada peeehhh!! Getirin bikinileri midem çukur oldu artık, hazırım!

Günlerdir, haftalardır devam eden bu tempoya ruhum dün isyan etti artık. Akşam can sıkıntısından uyuyamadım resmen. Bilen var mı bu duyguyu? Ev insanın üstüne üstüne gelir. Ruhu sokak çeker insanın. Arkadaş görmek, iki kikirdemek, deniz kenarında 1 kadeh içki eşliğinde kah dedikodu yapmak kah ülke durumu konuşmak ister. En kötü ihtimalle evde çekirdek çıtlayıp, çay içmek çeker can...
Dandik dizilere bile razıyım inanın.
Aklımda bunlar, ruhumda sıkıntı, beynimde iş, vücudumda sokak isteği ile döne döne durdum yatakta bütün gece:) O kadar dönünce lastikli çarşaf bile dayanamadı, toplandı. O da ayrıca uyuz etti ya neyse...
Kalkar kalkmaz ilk iş, sevgiliye akşama bi şeyler organize et ve beni kurtar  noooluurrr diye anasız kalmış sokak kedisi miyavlaması gibi mıyırdamak oldu.
Sonuç olarak :
Ey ahali NzN günlerden sonra sosyalleşiyoorrrr!!! Arkadaş görecek. İçki içecek. Sohbet edecek. Bol bol gülecek. Güzel haberler var arkadaşlarla paylaşılması gereken, onları bir nefeste anlatacak. Karşılıklı sevinilecek. Bu sevinçli haberi ayrı bir postta sizinle de paylaşacağım. Dın dın dın dın dıınnnn.....
 Beni takip edin!
Hadi ben maillerime kaçarım. Gitmeden de hepinizi en kocamanından öperiiiimmm :)

23 Haz 2010

Babam Hayata Geri Döndü!

O kadar yorgunum ve bir o kadar da mutluyum ki bugün bitmeden kayıtlara geçsin istedim...
19 yıl önce babam 52 yaşındayken çok ciddi bir kalp krizi geçirmiş, 2 hafta boyunca yoğun bakımda kalmış ve bilinçsiz geçen günlerin ardından gözlerini aralamıştı. O gün hepimiz tekrar doğmuş gibi hissettik. Gayet net hatırlıyorum. Yoğun bakımda milyon tane makineye bağlı halde yatan gözleri kapalı babamın görüntüsü hala net bir fotoğraf olarak beynimde durur. Ara ara da babamın ciddi sıkıntıları ile hortlar, beni korkutur ve yine hafızamın bir köşesine saklanırdı. Ta ki bugüne kadar! Bugün bu çirkin fotoğrafı yırttım attım!
19 yılın sonunda babam anjio olmayı kabul etti ve bugün gayet başarılı bir operasyon geçirdi. Katater Laboratuvarının kapısında geçen o 1 saatlik bekleyişi ne yazsam, nasıl yazsam anlatmamın imkanı yok. Ancak yanımda benimle bekleyen annem ve ablam bilir. Bir onlar hisseder içimdekini...
19 yıl önce bir anjio daha yapılmıştı babama. Nasıl zor geçtiyse o zamanın şartlarında operasyon o gün bu gündür anjio dediniz mi babamın tüyleri su  görmüş kedi gibi olur, anında konuyu kapatırdı. Asla kabul etmezdi.
Son 2 yıldır yaşam kalitesi ciddi anlamda düştü. 2 basamak çıktığı anda nefesi yetmez, yüzü kararır, dengesi bozulur, başına ağrı girer ve ayakta duramaz hale geldi. Bu hislerine rağmen bütün gün bahçede hayvanları ile ilgilenir, çiçek-böcek eker, domates-kiraz toplar. Öğle yemeğini atlar direkt olarak akşam yemeği yer ve asla mı asla diyet kurallarına uymaz. Eskisi kadar olmasa da hayatımızda rakının da yeri önemini korur. Hal böyle olmasına rağmen bir türlü ikna edemedik babamı anjio olmaya.
Zamanında anjio olduğunda 2 doktor "mutlaka" bypass  olması gerektiğini aksi takdirde böyle yaşayamayacağını söylemişti. Canım babam hemen yapıştırıverdi cevabı:  "Ben hayatta bypass olmam!!" Bu inat bugüne kadar tam 19 yıl boyunca devam etti. Geçtiğimiz yıl 2 kere hastaneye kaldırıldı ve aynı inadına sımsıkı sarıldı. Sağolsun hiç bırakmadı. 2 defa anjio randevusu alındı ve ikisine de gitmedi!
Hepimiz bunun altında itiraf edileyemen, dillendirilemeyen bir ölüm korkusu olduğunu adımız gibi biliyorduk. Zira ilk bypass olmalısın dendiği zaman yakın arkadaşlarından biri bypass sonrası 2. ayda, bir diğeri ise yine bypass sonrası 6. ayda vefat etmişti. Hepimiz tarafından kabul edilir bir korkuydu aslında. Fakat bir yerde pes etmesi gerekmez miydi sizce de ? Etmedi. Edemedi.
Yıllardır içim acır. Canımızdan can gider ailecek. Babamı o halde görmek. Acı çektiğini bilmek. Yürüyemez halde olduğunu görmek. Eskiden sıradan akşam yemeklerini bile şarkısız-türküsüz geçirmeyen o koca çınarı kocaman aile yemeklerinde bile sessizce bir kenarda oturur görmek içimden bi şeyleri söktü söktü aldı yıllar boyu...
Bu akşam hepsini birden 2 cümle çekti aldı üstümden. Doktor laboratuvardan çıkan sedyenin ardından :
"Gayet iyi durumda. Sadece 2 tane stent ile halledeceğiz. Onun da aciliyeti yok . 2 hafta sonra yapabiliriz" dedi. Dedi ve ben kendimi tutamadım. Hem kahkaha atmaya hem de gözlerimden çıkmaya çalışan damlaları bastırmaya çalışırken buldum kendimi. Annem şaşkın. Ablam havalarda  ve tabii ki ikisi de kendini zor tutuyor ağlamamak için. Hepimizin beklediği cevap " Şu anda malesef bir şey yapılamaz artık bypass olması gerekiyor.Belki bypass bile olamaz!!" idi. 19 yıl boyunca o kadar "dokunulmamış", o kadar tedavisiz kalmış ve  doktorların dediğine göre yıllar önce ölmüş olması gereken, bugüne kadar ölmediyse artık mutlaka bypass  olması gereken babamız sandığımız gibi ölümün köşesinde falan değil!! Durum vahim değil! 2 küçük dokunuş ile bitirecek bu işi doktorum civanım! Biz bunu yaşarken düşünün babam ne haldeydi. Sedyede yatıyor ve durmaksızın doktorlara şunu tekrarlıyordu:
"Hepinizden Allah razı olsun. Çook çok çok teşekkür ederim. Allah razı olsun. Ellerinize sağlık. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim".
Gözleri ışıl ışıl. Hayat geri döndü. Artık kendisi için bir çare olmadığını düşündüğü için köşesine çekilmiş yaşayan adama ak sakallı dede uğramış gibi çıktı o kapının ardından. "Artık nefes alacak mıyım ben o 2 tane stenti takınca? Gerçekten mi? Teşekkür ederim. Çok çok teşekkür ederim" diye diye yoğun bakım odasına geldi. Ben asansörde nasıl atladıysam üstüne odaya gidene kadar yapışık kaldım. Milyon defa öptüm. 2 damla gözyaşını kaçırıverdim. Tekrar öptüm. Tekrar öptüm ve öptüm ve öptüm...
Yoğun bakımın kapısında bizi dışarda beklettiler O'nu odasına alana kadar. Babam girdi. Kapı kapandı ve orada bekleyen 3 kadın bir anda yumak olarak ağlamaya başladı. Dile kolay tam 19 yıldır üstümüze çöken o korku gitti!! Artık yok. Babam bizim sandığımız gibi kötü durumda değil. Nispeten kolay bir operasyon ile daha kaliteli bir hayat yaşayacak. Dokunulamaz değil. Bunun bizim için ne demek olduğunu dediğim gibi size anlatmamım imkanı yok. Elinizi kalbinize koyun ve şunu düşünün. Bi şey, ama göremediğiniz, duyamadığınız, hissedemediğiniz bi şey en değerlinizi her an elinizden almakla tehdit ediyor sizi. O şeyle 19 yıl geçiriyorsunuz. Arada bir gövde gösterisi yapıyor ve hastanelik ediyor değerlinizi. Sonra bir gün tanımadığınız biri geliyor ve diyor ki: "O şey artık gitti. Aç gözlerini ve bak. Hala hissediyor musun ?" Cevabınız ise şu: HAYIR!!!
İşte benim o tanımsızımı aldılar. Şu anda ailedeki mutluluk, huzur her şeye bedel...
Babamın gözlerindeki ışık hayatı seviyorum diye sesleniyor bize.
Mutluyum. Yorgunum. Yıllardır bunu taşımaktan omuzlarım ağrımış. Hafifledim. Pelte kıvamındayım. Huzurluyum. Umutluyum..
Babam hayat geri döndü. Babam bize geri döndü!!








16 Haz 2010

Manzara

İnsan, çalıştığı yerin penceresinden, kikirdeyerek havuza giren, oynaşan, tepişen, coşan, sanki başka boyuttaymış gibi bir manzara çizen insanları görürse ne hissetmeli??




14 Haz 2010

Pazartesi Sendromuna Son!!!

Flash flash flash!!
Pazartesi sendromuna çare bulundu!

Pazar günü çalışın, pazartesi sendromunu yenin.
İlaç yok-tıbbi müdahale yok yan etki yok!!

Bu fırsatı kaçırmayın hemen deneyin!! Pazartesi günleriniz salı hatta çarşamba gibi geçsin.

Yaşaşın sendromsuz pazartesiler!!!


Şahane not: Deli bir yoğunluğun içinde yuvarlanıp gidiyorum. Copy&paste=NzN vers.2 ihtiyacı içindeyim. Sesimin çıkamayışı bundandır. Hani beni deli gibi özleyen varsa diye söylüyorum :)

7 Haz 2010

Yeni Hedefim: Arabada Koltuksuz Çocuk Gördüm, Alo Poliissss

Evet evet durum aynen budur. Daha önce okul servisinde ayakta bebe görmüş hemen telefona sarılmış ve bir güzel şikayet etmiştim. Hala da gördüğüm yerde hemen arar şikayet ederim.

Şimdi 01 Haziran itibariyle yürürlüğe giren yasa ile birlikte arabalarda koltuksuz dolaştırılan  bebelere taktım kafayı. Ciddi ciddi plakalarını toplayıp arayacağım 155'i. Yasa yürürlüğe girdiğinden beri daha da dikkatimi çeker oldu. Eskiden görüp kendi kendimi yerdim.
Şimdi hedefim: Kendi evladını düşünemeyen ana-babaların başının etini yemek!! Ceplerinden paralarını söke söke alarak kendi evlatlarına değer vermeyi öğretmek. Bazı şeyleri farkına varmalarına destek olmak!

Siz de arayın. Gördüğünüz yerde sarılın telefona lütfen. Ne kadar çok şikayet telefonu gelirse o kadar çok farkındalık yaratırız. Birilerini dürte dürte gösteririz belki bir şeyleri.
Kendiliğinden olmazsa, hep birlikte oldurtalım.

4 Haz 2010

Haftadan Kalma

Akşamdan kalma demeye dilim varamadı, elim de yazamadı. Resmen haftadan kalmayım! Cuma Edirne'ye gitmemizle başladı bu içme seansları ve dün akşama kadar devam etti. Sadece pazartesi akşamı durdum. Onun dışında her akşam sokaklarda içe, sürte geldik cumaya. Ohh iyi ki de geldik. Zira bugün zorlar durumda beni...Damarlarımdaki alkol oranını düşürmem lazım artık. En sevdiğim gün oluverdi şu anda cuma. Hele cuma akşamına bayılacağım. Tezahüratlarla bekliyoruz efenim pek kıymetli cuma akşamını...
Sonunda canımcım arkadaşımla evimin keyfini çıkartabileceğim bu akşam. Uzun zamandır seyretmeyi çok istediğim ve bir türlü beceremediğim 2 filmi birden bu akşam seyrediyorum. Uyuyakalmazsam tabii :))

En ballısından, bol kahkahalısından bir haftasonu dilerim herkesleree....

p.s.Benimkinin sıfır alkollü olacağı kesin. Kesin mi gerçekten?!!

2 Haz 2010

Hu huu Komşuuu

Bugün farkına vardım ki ben apartmanda -ki yaklaşık 18 daire var- ev sahibimden başkasını tanımıyorum. Bir de arada sırada kapıdaki kedilere yiyecek bi şeyler verirken karşılaştığımız alt komşum var. Onun da adını bile bilmem. Merhaba- merhaba kadardır bütün ilişkimiz. Üst komşumu da  unutmayalım tabii. Huysuzun önde gideni, bayrak sallayanıdır. Apartmana geldiğim ilk yıllar ciddi ciddi uğraştı benimle. Televizyonu açtığım anda kapıda biter "ah canımm başım ağrıyor benim, ıyy ıyy da mıyy mıyy, kapıyı da çat! diye kapatmasan da aman da yaman, allahım sana geliyoruuum"  edasıyla söylenir, benim evimdeki sesten şikayetçi olur giderdi. Bu olay da rutine bağladı ve 1,5 yıl boyunca bu hatun ta ki ben "yeter artık kadın, senin de başının ağrısı hiiç geçmiyor" diye çemkirene kadar tepemden inmedi.
O ilk 1,5 yıl üst komşunun kankası olduğunu düşündüğüm diğer komşu  da beni takibe almıştı -ki kendisi tam da karşı kapımda oturur ve  yüzünü görsem tanımam! -   Eve kimler giriyor-çıkıyor  sürekli gidip  ev sahibime bilgi geçiyor ve "o tek başına kiraladı evi ama biriyle yaşıyor su parasını 2 kişilik versin, geleni gideni fazla, görüyorum başkalarında da anahtar var" diye mıyır mıyır döküyordu eteğindeki taşları. Ben mi nereden biliyorum bunu? Tabii ki o zamanlar ev sahibim olan tontoş teyzeden. O da gelir bana bilgi geçerdi :) "Üst kattakini boşver sen. Onu kocası terk etti gitti. O günden beri de hiçbir kiracımı rahat bırakmadı" der ve göbeğini hoplata zıplata gülerdi. Ondan aldığımızla gazla plan-program yapmış her gece karşı komşunun kapı deliğini board kalemleri ile siyaha boyardık ki sabah bizi gözetleyemesin!! İnanın hatırlamıyorum bu olay ne kadar devam etti bu şekilde ama bir müddet gitti... Gece biz kapıyı boyadık, sabah onlar sildi. Ertesi gece yine biz boyadık, sabah yine onlar sildi... Ben de bir müddet su  parasını paşa paşa 2 kişi olarak ödedim. 5 kuruş için malzeme mi vereceğim bu hatunlara! peehh sözüm parama geçer dedim ödedim. Bu hatunların kendi evi olduğu için  hala aynı yerde oturmaya devam ediyorlar. Fakat artık ne olduysa benimle uğraşmıyorlar. Adlarını bilmem. 2 çift laflamışlığım yoktur. Evde toto büyütmekten kime saracağını şaşırmış bunlar...
Neyse dün eve girerken apartman girişinde 2 kişiye denk geldim. İkisi de birbiriyle konuşmadan arka arkaya yürüyordu. Belli ki onlar da birbirini tanımıyor. Ben bir heyecanlandım. Hızlı hızlı yetiştim bunlara. Derdim selam vermek. Belki laflamak. Belki sadece merhaba demekti. Belki de sadece yüzlerini görmek. Neye benziyormuş bu apartmandaki insanoğlu diye bilmek. Ben de bilmiyorum neydi derdim. Kapıya gittiğimizde en süper şirine suratım ve sesimle selam verdim. İkisi de ağzının içinde  bi şeyler homurdanarak devam ettiler yolllarına....
Ben de apartmanda kimseleri tanımadan burada yaşamaya devam edeceğimi çok net görmüş oldum. Nedir bu insanların derdi allasen??

1 Haz 2010

İsrail, Türkiye, Askerler, Şehitler, İnsanlar!!

Hangi noktada ters yola saptık acaba insanlık olarak? Nasıl oldu da bu kadar uzak düşebildik insanlıktan, özümüzden.
Senden farkı olmayanı, senden ayrı olmayanı, sen olanı nasıl yok edebilirsin ki bile bile kendini yok ettiğini...

İçimiz titriyor, yüreğimiz anlamıyor, özüm hiç kavrayamıyor. Bunlardan da mı "insanlık" olarak öğrenilmesi gerekenler var? Herkesin bir amacı ve olan her şey de bir şeylerden dolayı oluyor ya hani ! onu demeye çalışıyorum işte....Ben daha onları görebilecek, kabul edebilecek kadar olmamışım, olamamışım.

Küresel intiharın kendisinden başka bir şey değildir bu. Belki de görülmesi gereken budur. Son demlerindeyiz artık. Ya insanlık uyanacak ve çiçek açacak ya da tam da kenarında durduğumuz uçurumdan el ele atlayacağız.

Hadi artık uyanalım.
Hadi artık farkına varalım.
Hadi artık özümüze dönelim.
Hadi artık sevgi olalım, aşk olalım.
Hadi. Hadiii!!!!