29 Nis 2011

Yardım Etmenin Dayanılmaz Hafifliği

Birilerine yardım etmek ama herhangi bir şey için yardım etmek harika bir duygu. Bütün enerji depolarım doluyor sanki. İyi hissediyorum kendimi. Yararlı. Sadece kendisi için yaşayan biri değil de başkalarına da faydası dokunan biri...
Bu sabah mini minnacık bir  yardımım dokundu yaşçana ilerlemiş bir bayana. Yol sordu. Tarif ettim. Detay sordu. Bildiğim kadarını söyledim. Sonra iki satır sohbet ettik. Hemen memleketten dert yandı laf arasında.
İyi günler diledik birbirimize. Güldü. Teşekkür etti. Güldü. Rica ettim. Güldüm  ve o yoluna, ben yoluma devam ettik. Gülerek...

Bu kadarcık faydamın dokunması bile beni mutlu etti.
Diyeceğim şudur ki:
Yardım edin. Yardım edelim  etrafımızdakilere. Konu ne olursa olsun. Hatta sizden yardım istenmeden uzatıverin elinizi, destek olun. İnsanlığımızı hissetmek güzel. Derinlerde bir yerlerde güzel bi yerlere dokunuyor. İyi, faydalı, mutlu, huzurlu, neşeli hissetmenizi sağlıyor.

22 Nis 2011

Susmalı mı Yoksa Susturmalı mı ?

Ben mi susayım yoksa içimde hıdı bıdı diye beni  yiyip bitiren sesi mi susturayım a dostlar?
Dedim ya hani sorguluyorum, araştırıyorum, anlamaya ve yolumu  bulmaya çalışıyorum diye hah! işte hal böyleyken içerilerde bi yerlerde şimdiye kadar sessiz sakin bekletmeyi becerebildiğim NzN ayaklandı arkadaş. Okuduğu her yazıda, konuştuğu her insanda, dinlediği her şarkıda, baktığı her yönde, yediği her şeyde ve deneyimlediği her olayda Kurt'a giden patikayı bulmaya çalışıyor. Uyanık ya !!
Başlarda "ne güzel" dedim. Sevindim. Böyle olursam farkındalığım artar ve yolum kısalır dedim. Öyle sandım. Belki hala da öyledir ama bu içinde bulunduğum durum da beni bir yandan yoruyor. Sabırsız bir insanım ben. Bilirim bu özelliğimi. Yenmeye çalışırım ama beceremem öyle kolay kolay. Bi şey istedim mi hemen olacak. Tahammül yok. Bekleme isteği hele hiç yok . Eee anacım öyle armut piş, ağzıma düş durumu da yok ortalarda. Üstüne yatmalı, düşünmeli, araştırmalı, okumalı ve farkındalık geliştirmeli bu durum ile ilgili. Hadi dedin mi olmuyor. Bunları söyleyen BEN. Bir de İÇİMDEKİ BEN  var ki onun tek söylediği  şey hadi! hadi! hadiiii!!!! oluyor.

BEN  susmalıyım ve meydanı İÇİMDEKİ BEN'e mi bırakmalıyım?
Alsın bizi bi cesaret uçursun götürsün istediğimiz yere.
Belki de ihtiyacımız olan cesaret ondadır. Yıllarca izlemiş, her ihtiyacımız olanı bir yerlere notlamıştır.  Neyle mutlu olacağını ve oraya giden yolur biliyordur.  Şimdi kullanma zamanımız gelmiştir zuladaki deneyimleri, bilgileri.

Yoksa bir müddet daha onu susturup BEN'mi konuşmalıyım?
Mantık mantık yaşar giderim bir müddet daha. İçim sıkılır belki. Belki daralırım. Belki daha da uzun yolu seçerim. Hatta belki  böyle diye diye bi halt beceremem sonunda. Korkuyla, cesaretsizlikle  birlikte paşa paşa yaşar, yaşlanır gideriz...

Yoksa en doğru yol ortak bir yol bulmak mı ?
Aradabir danışırım ona da. Fikir alışverişi yapar, beyin fırtınası seansları düzenleriz. Biraz o biraz ben yani... "Ben korkuyorum" derim. O alır beni ve hayallerimize götürür. "Ya olmazsa" derim. O kalkar olumlu pencereyi gösterir bana. Hani diyorum ya "ben hep olumlu bakmayı tercih ederim" diye. Bir güzel kapak olur bana bu cevaplar!! "Şimdi değil. Birazcık daha zamanı var" derim. Ahkam kese kese " Şimdi değilse ne zaman?" der. Oturur düşünürüm.
Hakkatten ne zaman???


20 Nis 2011

118 33'e Çocuklar Bile Sinir Olmuş!

Nedir bu 118 33 reklamının insanlar üstündeki etkisi? Ben mi sürüden ayrılıyorum acaba?
Etrafımdaki herkes reklama sinir oluyor. Bütün sosyal mecralarda verip veriştiriyorlar adama. Kimisi dövmek istiyor, kimisi bulsa bir kaşık suda boğacağını söylüyor, kimisi  "kara tahtayı tırnaklamışsın da o çıkan ses seni katil etme noktasına getirmiş" gibi hissediyorum diyor, kimisi ise sadece "sevimsiz" diyerek geçiştiriyor.
Oysa bana o adam ve ritim sempatik geliyor. Yakın bir arkadaşıma da sempatik geliyor. Fakat ikimizden başka kimseden de henüz olumlu bir yorum gelmedi reklamla ilgili olarak.
Hal böyle olunca da ajans 'güzel' bir manevra ile strateji değiştirdi. Bizim 33 gitti -hem de ödül alarak - ve yerine kardeşi geldi. Eşcinsel değil tabii ki kardeş!
Bu reklama milletce gıcık olma durumumuz eşcinselliğe gıcık olmamızdan mı kaynaklanıyor yoksa altında bilinçaltına giden yanlış bir mesaj mı var bilemiyorum ama ilk seçenek daha gerçekçi geliyor bana. Kabullenememe, reddetme ve korku yani homofobi!

Biraz önce ofisteki bir arkadaşım bu konuyla ilgili bir hikaye anlattı da onu paylaşmak istedim aslında sizlerle. Biz ofisçe pek güldük, belki sizleri de neşelendirir.
Kızının okuldan arkadaşı 118 33'ü aramış ve telefona çıkan operatöre "reklamlarla çıkan o  ibneyi bana verir misiniz?" demiş. Operatör de bozuntuya vermeden "Hangi ibneyi?" deyince de utanmış ve çat! diye kapatmış telefonu. Ertesi gün de okula gidip bütün arkadaşlarına anlatmış hikayesini. "Neden aradın" demişler. "Sinir oluyorum çok" demiş.
Düşünsenize veletleri bile sinir etmeyi başarmış reklam :)
Öyle ya da böyle şu anda ilk akla gelen 118 Bilinmeyen Numaralar Hattı: 118 33 oldu mu, oldu!!
Bu bir başarı hikayesidir. Bilinçli mi yapıldı asıl ben onu merak ediyorum. Eğer ki öyleyse büyük bir adım bana göre...

19 Nis 2011

Ölen Adamın Facebook Duvarına Mesaj Yazmak mı??

Siz de nasıl yani dediniz mi başlığı okuyunca?
Ben görünce şoke oldum. Hastalık olduğunu düşündüm nedense. Garipsedim.
Aslında anı defterine yazmak gibi bir şey, gayet saf duygularla yapılan bir hareket sanırım bu ama beni çok rahatsız etti. Bu kadar duygusuz, bu kadar soğuk ve bu kadar duyarsız insanlar mıyız bizler? Ailesine duygularını bildirmek, destek olmak istiyorsan  kalk git  ve dokun, sarıl, konuş onlarla. Girip de o duvardan okumasın o insanlar senin mesajını....
Ailesine değil de ölen adamın kendisine itafen yazanlar var ki onlar daha da bi garip. Ölen adamın  duvarına mesaj yazmak da ne demek??
Cinlere mi inanıyorsunuz arkadaşım?
"Hani olur da okursa ben de bi şey yazmış olayım aman ha sonra başkaları ben yazmadım diye yadırgamasın beni! " mi diyorsunuz?
"Diğer tarafta  kıdemli olacağı için ben gittiğimde yol gösterenim olur" mu diyorsunuz acaba?
O kadar çok bu tarz mesaj bırakan var ki duvarına sanırım arıza bende. Sizleri bilemiyorum ama  "canım abim benim, seni ne çok severdim, erken gittin" gibi bir mesaj yazmak saçmalığın daniskası gibi geliyor bana. Show mu yapıyorsun arkadaşım?
Ailece çok sevdiğimiz yazlık komşumuzu kaybettik geçtiğimiz haftalarda. Güler yüzlü, tontiş, hayatı ve yemeyi-içmeyi çok severdi. Kalp krizinden bir anda gidiverdi. 55 yaşında...
Facebook duvarına sürekli mesajlar bırakılıyor. Her mesajla birlikte sinirlerim oynuyor. Manasız geliyor. Ona özel, "seni unutmayacağız" gibi süper klasik ve bir o  kadar da gıcık bir site açıp, duygularını oraya yazsalar bile sempatik gelecekler bana inanın ama hal böyle olunca çok itici olduğunu düşünüyorum bu insanların. Anlayışsızlık gibi geliyor. Sonra da diyorum ki belki ailesi okudukça kendini iyi hissediyordur ne kadar çok seveni var diye...
Yazının sonuna geldiğimde kendi içimde soru işaretlerim oldu. Belki de bazıları için iyi bir şeydir. Sonuçta kalkıp da oraya yazı yazan hiç kimsenin kötü niyeti olduğunu hiçbir şekilde düşünmüyorum....
Öyle işte...


18 Nis 2011

Kaza Yaptım!

Dün akşamüstü yaprak sarma için alışveriş yapmış, minnoş minnoş evime dönerken  kaza yaptım. Ben sola doğru dönerken, hatta neredeyse dönmüşken  karşıdan gelen araba beni görmedi ve neredeyse üstüme çıktıktan sonra frene bastı ve durdu. Ben gelişini farketmiş, frene basmış ve durmuştum o bana çarptığında. Çok garip bir duygu. Film karesi gibiydi vallahi. Dururken arabanın kare kare sana gelişini görüyorsun ve "yok canıımmm frene basacak ve duracak" diyorsun içten içe. Durabilirdi. En azından çok daha yavaş çarpabilirdi. Dan! sesiyle  birlikte de durmayacağını çok geç anlıyorsun. Adam frene bile basmadı. Şaka gibi. Sinirlerim oynamış bir şekilde arabadan indim ve ilk sorum " herkes iyi mi ?" oldu. Bir baktım arabada bir de insan yavrusu var. Kendimi unuttum ve onun gönlünü eylemeye başladım. Annesi dizini torpidoya vurmuş. Neden dersiniz?
Arabadaki hiç kimse emniyet kemerini takmıyordu!! Yavru insan da dahil!! Araba koltuğunun olmamasını geçtim, ön koltukta ve emniyet kemersiz bir şekilde annesinin kucağında olmasını aklım almadı. Bir güzel de azarladım hepsini birden. Ya daha hızlı gitseydik de, ya fren yaptığınızda çocuk kafasını çarpsaydı da, ya öyle olsaydı da , siz nasıl anne-babasınız da, frene de basmadınız zaten de , görmediniz mi beni yolda, dır dır dır, vır vır vır söylendim. "Haklısın abla" dedi adam o kadar. Gördüm de işte, bastım da frene ama olmadı da bıdı da bıdı.....
Polis aradık. Telefondaki ilgi alaka süperdi. "İlk soru ambulansa ihtiyaç var mı? Herkes iyi mi ?" oldu. Çok mutlu oldum ve sonra anladım bu insanlar neden bu hükümete oy veriyor. Vitrin süsünde çok ilerlediler de ondan!!!
Ekip geldi, fotoğraflar çekildi, çekici geldi, bizim sigortacı geldi, tutanaklar  hazırlandı, evraklar alındı-verildi derken gün bitti ve benim sinirlerim oynamış bir halde eve geldim. O çarpma anı gözümün önünden gitmiyor. Hani hatam olduğuna inansam daha rahat edecek belki içim ama hatam olmadığını biliyorum. İşin kötüsü sola dönüş yapacak olan ben olduğum için trafik kurallarına göre yol hakkı onun oluyor ve isterse o arada gökten üstüme düşsün yine de suçlu ben oluyormuşum. Sigortacımızın dediği o. Bakalım eksperler nasıl yorumlayacak kazayı....

Önemli not: Eve geldikten sonra fark ettim ki polisler diğer arabada çocuk koltuğu olup olmadığını kontrol etmedi. Hani artık yasaktı koltuksuz çocuk dolaştırmak?!! Kaza anında bile kontrol etmiyorsunuz kardeşim!
Demiştim ya hani koltuksuz araba gördüm mü şikayet ediyorum diye işte tamamen aklımdan çıktı o anda. Polis neden bakmadı acaba??? Ben neden konuya el atmadım acaba?!! Paralize olduğum için muhtemelen aklıma bile gelmedi o anda....

Düğün Organizasyon & Süsleme

Düğün geldi de üstünden 1 ay bile geçti....
Memnun kaldığım 2 hizmetten bahsetmiştim. Demiştim ki gelinlik ya Pronovias'tan ya da Vakko'dan alınır ve gönül rahatlığı yaşanır. Diğer hizmet ise fotoğraf konusuydu. Burcu Çalışkan çekmişti fotoğraflarımızı. Bir kısmını sizler de gördünüz zaten blogta.

Düğün organizasyonunda 3 önemli kalem var.
1- Müzik
2- Fotoğraf ve Kamera Çekimi
3- Süsleme
Bizim hikaye fotoğraflarımızı Burcu, geri kalan çekim ve kamerayı da ailem halletti. Bizim bütün aile fotoğraf işindedir de  :)
En çok takıldığım konulardan biri de süsleme işiydi. Gerçekten inanılmaz rakamlar istiyorlar bu iş için. Birincisi sadece bir gece için o kadar çiçeğin çöpe gitmesine içim acıyor benim. İkincisi ise yine sadece bir gece için o kadar deli paraların harcanması bana saçma geliyor. Oraya gelen insanlar bizim ailelerimiz ve dostlarımız. Show mu yapacağız onlara? Yok artık. Kutlama için oradayız, gösteriş değil. Bu eksenden kaymamaya dikkat edin güzel bayanlar. Zira süslemelere bir girdiniz mi şekerci dükkanına giren çocuk gibi kendinizden geçip, ruhunuzu teslim edebilirsiniz.
Bizim için önemli olan güzel müzik, rahat bir ortam ve sevdiklerimizin coşkusuydu. Nitekim tam da gönlümüze göre oldu her şey. Biz kasmadık çünkü.... Her yerde bilmem kaç bin tl'lik çiçekler olsun,  oralardan mumlar sarksın, tepemizden havai fişekler yağsın, volkanlar patlasın gibi isteklerimiz hiiç yoktu. Dolayısı ile de bu tarz süsleme işi yapan firmalar için yağlı balık kategorisinde değildik. İşim gereği çok sayıda bildiğim  firma var süsleme anlamında. Fakat  onlar hep çok yüksek rakamlara ve "büyük"lere iş yaptıkları için bana yaptıkları en büyük indirim bile çok paraydı benim için.
Bir arkadaşımın tavsiyesi ile Gio Organizasyon ile tanıştım. Sahibi Senem Ulusu. Bi kere hatunun enerjisi yeter. Güler yüzlü ve kesinlikle sizleri para harcatmak için yönlendirmeye çalışmıyor. Sizi dolar olarak görmüyor ve o özel gününüzde sizin isteklerinizin gerçekleşmesi için ortak paydanın yolunu gösteriyor. İsteklerinizi çok net anlamak için bir milyon tane fotoğraf gösteriyor. En pahalısından en ucuzuna kadar her şey var elinde. Ne kadar para harcamak istediğiniz değil önemli olan. Onun için önemli olan çiftlerin bu geceden keyif alması...İşte kilit nokta bu!
İlk buluşmamızda ben tam olarak ne istediğimi, bu işi çok net bir şekilde en ucuz ve en az canlı çiçek kullanımı ile halletmek istediğimi söyledim ve sonrası tıkır tıkır geldi. Biz istedik Senem gerçekleştirdi.
Etrafınızda  düğünü olacak, süsleme ve düğün organizatörüne ihtiyacı olan varsa bence kendisiyle irtibata geçsin. Tanışsın. Biz firma olarak organizasyon işi yaptığımızdan dolayı sadece süsleme anlamında destek aldık Senem'den. Fakat şirket olarak düğün organizasyonuna dair ne varsa hepsini yapıyorlar.
Olumlu deneyimleri paylaşmak lazım. Para tuzaklarına düşmemek lazım diyerek kaçıyorummm...
GİO ORGANİZASYON/ SENEM ULUSU
http://www.gioorganizasyon.com

                       Bu arada bugün çok iyi görünüyorsunuz!! Şen pazartesiler dilerim hepinize.
                                                                     Sevgilerimle.

17 Nis 2011

Evrenden Mesajım Var!!

Daha geçenlerde şurada çantamın ağırlığından dert yanmış, imdat demiştim hatırlarsınız. O günden sonra çantamdaki fazlalıkları çıkarttım. Kendimce hafiflettim çantamı. En hafif hali bile ağır anacım, nasıl bi iştir bu anlamadım gitti. Bu aralar etrafımdaki bütün hatunların çantalarını tartar haldeyim. Hafif olanların da çantasında ne var ne yok açıp bakıyorum. Şimdiye kadar da benim çantamdan daha ağır olanına denk gelmedim. Sadece1 kişinin çantası benimle aynı durumdaydı. Düşünün nasıl bir azınlığın içindeyim ben. Fakat kararlıyım. Çantamı hafifleteceğim.
Neyse efenim bu postun konusu başka. Böyleyken böyle diye yazdım ve ertesi gün çat! dedi mim geldi bana.
Tahmin edin bakalım mimin konusu ne??? Çanta Mimi!!!! Evrenden mesajım var anlayacağınız. Bilen bilir normalde pek mimle işim olmaz benim ama bu sefer öyle bir denk geldi kiii korktum vallahi :)
Sevgili plndrkn mimledi beni. Dök bakalım çantanı dedi. Dedim ki hemen olmaaazzz. Önce bi temizleyeyim, hafifleteyim ve yeni yüzüyle halkın karşısına çıkayım :) Bu vesile ile oturdum ve temizledim çantamı. Neler neler çıktı içinden. Varlığını bile unuttuğum kolyemi buldum mesela!! Lay lay lloooomm.... Diğer çantalara baksam neler neler çıkacak kimbilir!!
Efenim, uzun lafın kısasıı hafifletmeye çalıştığım çantamın yeni yüzü ile karşınızdayım. Hala ağırlıklarım var ama gereksizlerim yok. Bu çantadan neler çıktı: eldiven, şapka, kitap, kalemler, ıvız zıvır kağıtlar gibi şeyler...

Yeni içeriğim ile karşınızdayımmmm:

Mimleri de pas etmem normal şartlarda ama şikayet postuma gelen yorumlardan bu işi başarmış olan arkadaşlarımızın çantalarını da merak ettim. Hani bizim gibi sefillere ders olması açısından diyorum ki onlar da döksünler bakalım başarı hikayelerini görelim, belirleyelim hedefimizi (eğer ki isterlerse tabii kiiii!!!)
A-H
Gulcin

14 Nis 2011

Fotoğraflar ile Tanzanya- Zanzibar


Odamızdan manzara (öğleden sonra- high tide zamanı)

                                            Odamızdan manzara (sabah- low tide zamanı)

                                   Güneşlenirken manzaramız. Kızlar mahallelerinde oynuyorlar...

                                                    Hilton Otel -Nungwi/Zanzibar
                                      not: orada güneşlenen de benim ayıptır söylemesi :)

                                                                      
                                                                             Yemekler


Öncesi 
 




Sonrası :)


Mutfak
( Yukarıdaki karides ve ahtapotun pişirildiği mutfak. Istakozu muhteşem bir yerde yedik. Yeryüzündeki cennet ile tanıştık biz. Darısı başınıza ey dostlar) 
Şu arkada görünen de Membwa adası. Karaya çıkmak yasakmış, özel mülkmüş. Şnorkel ile dolandık biz oralarda ve hem Nemo hem de Digiturk'un balıkları ile tanıştık oralarda. Sizlere çook selamları var. En kısa zamanda bekliyorlarmış....



 Akşamüstleri mahalledeki herkes plaja akın ediyor. Kimisi spor yapıyor, kimisi balık temizliyor, kimisi de top oynuyor. Bizlerse elimizde içkimiz "jamboooo, hakuna matata" diyerek kaynaşıyoruz komşularımız ile.


                       Otelin balayı çiftlerine hediyesi. Meyve sepeti ve şarap da geldi ertesi gün :)

Tam da odamızın önünde güneşlenirken. Öğleden sonra deniz en yüksek halini alıyor. Renk muhteşemleşiyor ve tadından yenmiyor.


           Otel ve mahalle o kadar içiçe ki muhteşem!!! Kadınlar balık temizlemek için su taşıyorlar ...

Denizcilik tabii ki çok önemli. Hoş artık turizm balıkçılığın önüne geçmiş durumdaymış gelir kaynağı olarak ama yine de denizin yeri bir ayrı bu kültürde. Bu teknelere Dhow diyorlar. Turistik geziler, balıkçılık falan hep bunlarla yapılıyor ve her yerdeler....



                                                             Langi Langi Restaurant.
Nungwi'nin en meşhur restaurantı. Zaten bunun gibi ortamı olan çok fazla mekan da yok. Zira sık sık elektrik kesiliyor ve buz bulmak bir sıkıntı. Buranın özelliği kendi içkinizi  getirebiliyorsunuz :)


Buraya kadar olan fotoğraflar Zanzibar'da Nungwi bölgesine ait. Buradan sonrası ise yol boyunca köy hayatı ve Stone Town....

                                                                            Manav

 Baharat Çiftliğinden bir sepet :) tarçının ağaç kavuğundan elde edildiğini bilmiyordum ben. Vanilya gibi sanıyordum. Değilmiş.....


 Stone Town



                                                                          Meat Market

                                                                   Fish Market
Nungwi'de her şey gözümüzün önündeydi. Balıklar, böcekler falan tazecikti. Bunları görünce merkezde balık yemediğimize mutlu oldum. Burasının kokusu tahammül edilemeyecek gibiydi. Rehberimiz bizi uyardı ama ben cengaver gibi atıldım " peehh!! ne kokulara dayandım ben" diye ( kötü kokuya da hiç tahammülüm yoktur oysaki. Nereden geldiyse o laflar, bilemiyorum!)... 5 m'lik pazarı bitirmeme 2 m kala öğürmeye başlamıştım. Ağzım-burnum kapalı olmasına rağmen!!


                                                    Bunlar da Zanzibar köy evleri....


                                                                     Sokak satıcıları

                                                                Belediye otobüsü


Fil Kapısı. Filler zamanında kapılara  vura vura kırıp  her yere saldırıyorlarmış. Çözümü bu kapılarda bulmuşlar. Stone Town'da bolcana var bunlardan...


                                                     Slave Market ( Stone Town)
Ben burada çok uzun süre kalamadım. İçim acıdı. Bu heykellerin üstündeki zincirler o zamanlardan kalma orjinal zincirlermiş. Düşünsenize zamanında bu heykeller yerine gerçek, kanlı-canlı insanları zincirlemişler onlarla...





13 Nis 2011

"Kurt"a Giden Yol....

Kendi içimde arayıştayım.
Ne?
Nerede?
Nasıl ?
Ne şekilde?
Kiminle?
NE ZAMAN?

İsim-şehir gibi oldu ama bu aralar bu haldeyim. Her cümleden kendime bir mesaj çıkartıyor, bir çözüm fikri aranıyor, herkesi başka dinliyor, farklı açılardan yorumlamaya çalışıyorum. Sanki içimde uyuyan farklı bir NzN uyandı. Nasıl oldu bilmiyorum. Daha zamanı var, biraz daha uyutabilirim diye düşünüyordum açıkçası. Olamadı. Hafiften baş kaldırmaya, isteklerini dile getirmeye ve en fenası da beni içten içten durmaksızın dürtmeye başladı.
Ben beklemeye almıştım oysaki onu. Daha vakti vardı kanımca. Sanırım o kendi kararını kendi verdi. Zamanı geliyor, yetiyor, dayanma gücüm ve en önemlisi de hayat enerjim gidiyor diyor durmadan. Haksız mı? Kesinlikle değil. İçimdeki tüm NzN'lerin neredeyse tek ortak noktası bu. Ne istediğimizi çok net biliyoruz. Daha doğrusu hayatımızda olması gereken duyguları biliyoruz. Neşe, sağlık, huzur, mutluluk, coşku, tatmin, keyif, heyecan, arzu, tutku ve daha nicesi....
Şu aşamada henüz bilemediğimiz nasıl? kısmı.
Araştırıyorum o kısmı da.
Hayatımı basitleştirmek istiyorum. Bu demek değil ki bir köye gideyim de oralarda yaşayayım. Henüz değil. İleride belki. O da istediğim zaman, istediğim yere gidebilecek olanaklarım olduğu zaman. Basitleşmek derken ruhumun istediklerini yapabilecek bir hayatım olsun istiyorum. Şurada bahsetmiştim hani ne istediğimden. Benim için basitleşmek kafamda bir milyon tane soru ile yaşamamak. İçimde huzursuzluk olmaması. Gece yattığım zaman huzursuzluk yaratan soruların üstüme saldırmaması. Sadece hayatı yaşayabilmek....

Ters yönde evriliyoruz insanlık olarak. Gerçi yavaştan bir uyanış var sanki içten içe. Ne yanıma dönsem benzer hayaller, tanıdık istekler ve kanıksanmış şikayetler. Hayaller ortak, arzular bir olunca  ortaya çıkan enerji de daha büyük oluyor. Dolayısı ile bu güzel bir şey. Birleşirsek Voltran'ı oluşturabiliriz demedi demeyin!!

Sıtkımız sıyrılana kadar, ruhlarımız isyan edene kadar inkar ediyoruz. Korkuyoruz daha doğrusu. İçinde bulunduğumuz düzenin dışına çıkmak ürkütüyor. Sürüden ayrılanı kurt kapıyor ya hani!! Kafamıza vura vura ezberlettiler ya bunu bize. Çok matah bi şeymiş gibi!!!
Olsun anacım karşılaşalım o kurtla. Bunun bir de Kırmızı Başlıklı Kız versiyonu var, hatırlatırım!
Ben kurda doğru yola çıkmaya hazırlanıyorum. Yok yok. O kadar çabuk değil. Fiziksel olarak değil henüz. Sadece düşünsel olarak. Uzunca bir süre bunun üstüne kafa yormaya karar verdim. Bu sürüden kaçmanın, o kurdu uyutmanın yolunu bulacağım. İşte o zaman fiziksel olarak karşı karşıya gelmeye hazır olacağım. Umarım becerebilirim bunu.
Gerçekten ruhumu tatmin etmek ve hayatımdaki neşeyi, yüzümdeki kocaman gülümsemeyi, en önemlisi yüreğimdeki sevgiyi kaybetmek istemiyorsam yapmalıyım bunu...


Parti Zamanııı (Keşke)


Kocaman bir bahçem olsa da şöyle cicili bicili, süslü püslü bir "hoş geldin bahar" partisi yapabilsem....
                                     Tabii bir de becerimin olması lazım ama özendim işte!!






11 Nis 2011

Sorgulama

Kendimi, hayatımı, hayatı ve etrafımı irdelemeye başladım yine. Aslında genelde irdelerim ama ara ara tavan yapıyor bu durum ve ardından sorgulamayı getiriyor.
Bu sefer de daha önce bu kadar ciddiyetle sorgulamadığım yeni şeyleri sorgular haldeyim. Hoşuma gidiyor. Çok keyif alıyorum bu durumdan ve aynı zamanda da sevmiyorum bunu. Zaman zaman başım ağrıyor. Korkuyorum karşıma çıkan sorulardan ama biliyorum ki doğru cevapları bulduğum zaman hayat daha da güzel olacak. Daha istediğim gibi olacak aslında. Yoksa hayat şu anda da gayet güzel benim için  :) Mutlu olmayı seçiyorum ben çünkü...
Neleri sorguluyorum?
"Yakın ve uzak gelecekte  nasıl bir hayat istiyorum? " en büyük sorum benim.
Bunu tanımlarken farkettim ki  özel hayatım ile ilgili hayallerim de genelde iş hayatıma endeksli oluyor. Oturdum ve maddeler halinde yazdım hayalimi:
  • Gün içinde kendime daha fazla vakit ayırabileceğim
  • Sürekli stres yaşamayacağım
  • Koşa koşa bir yerlere yetişmek durumunda olmayacağım
  • İstediğim ve kendi ayarladığım zamanda tatilimi organize edebileceğim 
  • Sosyal aktiviteler için sadece haftasonları değil haftaiçlerini de değerlendirebileceğim
  • O günü evde geçirmek istiyorsam evde geçirebileceğim
  • Saçma sapan istekleri ve kaprisleri dinler ve yerine getirirken içim şişmeyecek. Çünkü böyle kaprisler olmayacak hayatımda
  • İleride çocuklarım olduğu zaman onların tadını doya doya çıkarabileceğim
  • Henüz elma kurdu kıvamındayken evde bırakıp gitmek zorunda olmayacağım
  • Hastalandıkları zaman çok önemli bir toplantıya yetişmek mecburiyetinden dolayı onları evde bırakıp gitmeyeceğim
  • Haftasonu kalabalıklarına karışmadan yakın yerleri gezebileceğim
  • Yurtdışı tatilleri için bayramı seyranı beklemek zorunda olmayacağım. Dolayısı ile sezon dışı zamanlarda çook uygun rakamlara seyahat edebileceğim
  • Canım istediği zaman oturup sabahlara kadar çalışacağım
  • Canımın istediği adamlar ile çalışıp, istemediği ile iş yapmayacağım
  • Canım o dönemde çok çalışmak isterse çok çalışacağım ama sonrasında yaymak istiyorsam yayacağım. 
Bütün bu maddeleri okuyunca anladım ki benim kurumsal hayattan uzaklaşmam gerekiyor. Yetmiş bana. Kariyer hedefim falan da kalmadı artık. Hayatın anlamı bu değil çünkü. Bizler ofiste yaşarken dışarıda bi yerlerde hayat coşa coşa, gürül gürül akıp gidiyor. Ucundan köşesinden yakalamaya çalışıyoruz. İşe geliyoruz yorgunuz. İşten çıkıyoruz bitmişiz. Eve gidiyoruz güçsüzüz. Evden çıkıyoruz uykusuzuz. Günümüzün %70'i ofiste geçiyor. Bazen hayat sadece ofis olabiliyor. Hal böyleyken bir elimiz yağda, diğer elimiz balda mı yaşıyoruz peki?
 Hayır canım. En azından benim gördüğüm çoğunluğun hayatı öyle değil. Faturaları öde, market alışverişini  öde, kredi kartını ya da kartlarını öde, kira varsa kira öde yoksa kredi öde, akbil öde, benzin öde, vergi öde şeklinde geçiyo hayatların çoğunluğu. Hele bir de çocuk girmişse bu hayatlara akla hayale sığmaz okul masrafları giriyor ki bu noktada kazanılan paralar sanal para olmaktan öte gidemiyor. Banka hesaplarına düşen paralar gün içinde ekranlarda eksilen rakamlardan öte gidemiyor.
Sadeleşmemiz, basitleşmemiz ve özümüze dönmemiz gerekiyor.
Hayatın  anlamı bu değil. Bizler bunları deneyimlemek için gelmiş olamayız bu fiziksel aleme. Bizlere hediye edilmiş bu muhteşem bedenler stres ağrıları, fıtık acıları, sinir krizleri, üzüntüler yaşatılamayacak kadar kıymetli olmalı.
Bu düzenden sıyrılmak için, hayallerimi gerçekleştirmek için farklı kapılar arar haldeyim. Yakın zamanda olamayacak gibi duruyor ama incelemeye, bakınmaya başladım.
İstediğim gibi bir hayat yaşamak istiyorsam eğer hayatımın ipleri sadece bana ait olmalı. Birileri çektiği için gitmemeliyim sola ya da sağa.

İplerimi ele geçirmek için araştırmalarıma başladım. Bakalım zaman beni nerelere götürecek. Önce hayalimi çizdim. Gerisi bir şekilde gelecektir diye umud ediyor ve sadece umud etmekle kalmayıp üstüne fikir jimnastiği yapıyorum bu aralar karşıma çıkan herkesle.
Sora sora Bağdat bulunur demişler. Ben de yolumu bulacağım.
Eminim....



Araba Koltuk ya da Koltuk Araba

Suzuki, Şikago'daki Otomobil Fuarı'nda bu ilginç tasarımını sergilemiş.

Bu "koltuk araba" tamamen ikinci el malzemeler kullanılarak yapılmış...

Tasarımcıların yaratıcılıklarını takdir ediyorum. Geridönüşüm ile ne kadar güzel  şeyler ortaya çıkartıyorlar. İşimize yaramaz diye çöpe attıklarımızı iyi değerlendirmek lazım. Belki bizlerden de cevherler çıkar.
Ne dersiniz?? 

8 Nis 2011

İmdat!! mey dey mey deyy. hüsttıııınn vi hev e pırablım!

Pes!!!
Havlu attım bu sabah....
Kendimi bildim bileli, daha doğrusu düzenli olarak çanta taşımaya başladığımdan beri küçük, dolayısı ile de hafif bir çantam olmadı. Olamadı! Giderek büyüdü çantalarım. Yakında bavul  ile dolaşırsam şaşırmam.

Her gün o çantayı taşımaktan imanım gevredi inanın. Bu sabah bıktım. Yol kenarına "hayırlı birileri sahiplensin" notu ile bırakıp kaçmak istedim çantamı. Sırtım, kollarım, boyum ağrıdı.
Son zamanlarda bu iş iyice yoldan çıktı. Farkındaydım. Gel gör ki bu sabaha kadar gücüm kuvvetim yerinde olduğu için söylene söylene, garip sesler çıkara çıkara taşıyordum. Bu sabah yataktan sürünerek çıktığım için enerjim yerlerde. Hal böyle olunca çanta bana bir külfet oldu. Sokak ortasında zırıl zırıl, tepine tepine ağlayasım geldi taşırken.
İtiraf ediyorum ki en gıcık olduğum gruplardan biri olan: çantasını sevgilisine taşıtan hatun tayfasına bile dahil oldum bir kaç defa. O noktalara kadar geldim düşünün. Yardıma ihtiyacım var benim. Artık kabul ediyorum bunu. İmdaaatt!!!!
Bunun bir hastalık olduğuna inanıyorum. Bir önceki hayatımda gülleci miydim anacım acaba ? Bir türlü hafifletemiyorum şu çantayı. İçindekileri azaltmayı denedim de illa da vazgeçemediklerim var. Zaten onları da koyunca hoop diye alıp başını gidiveriyor.

Yardım edin bana hatunlar. Ne edeyim, nasıl edeyim de şöyle hoplaya zıplaya, rahat rahat, ağrısız bir şekilde çanta taşıyabileyim???

Çantamın içinde taşıdıklarımı da yazayım. Bakalım ben mi abartıyorum. Hadi şimdi acımasızca eleştirelim beni olur mu? Fazla mı eşyaya bağlı yaşar oldum acaba? Daha azıyla da çıkabilir miyim evden dersiniz?
  • Cüzdan (biraz büyükçe bi şey ama anca)
  • Makyaj çantası (rimel, 3 far, 1 allık, 1 allık fırçası, 1 göz kalemi, 1 kalemtraş, 2 far fırçası, 1  ruj)
  • Minik alışveriş çantası ( naylon poşet kullanmamak için)
  • Minik not defteri ve kalem
  • Anahtarlık ( 10 tane anahtar ile)
  • Güneş gözlüğü ( yaz-kış her daim/ vazgeçilmez)
  • Parfüm ve roll-on
  • Minik el kremi
  • Kartvizitlik
  • Selpak
  • Hiç kullanmadığım ama nedense çantamdan da çıkartmadığım çanta askısı ( şu anda direkt attım!)
  • Arasıra şemsiye
  • Bazen eldiven ve şapka

6 Nis 2011

Beklenen Fotoğraflar!!

Artık parçaları birleştirerek herkes kendi hikayesini kendisi yazacak düğün ile ilgili olarak....

Buyursunlarr:






4 Nis 2011

Evli Kadın NzN Bildiriyor....

Düğündü, balayıydı, blogspot kazığıydı derken resmen koptum gittim blog aleminden. Düzenli giriş de yapamıyorum zaten. Bazen görebiliyorum blogumu, bazen göremiyorum. Bazen yorum yapabiliyorum, bazen tek harf bile yazdırmıyor gıcık sistem!!
12 Mart 2011 itibariyle resmi makamlar tarafından onaylanmış "seviyeli" bir ilişkimiz var anacım. Bildiğiniz evli-barklı bi insanım anlayacağınız.
 Ne mi değişti? Ne değişecek cicim hiiç bi halt değişmedi. Fazladan bir evlilik cüzdanımız ve yeni sıfatlarımız var bu hayatta. Ben birisinin karısı, o birisi de benim kocam oldu. Bu bizim için eğlencelikten öte gidemiyor şimdilik. Komik geliyor bir kocamın olması. Koca, koca insanı, kocam, benim kocam!! Peehh  komik işte. Haa değişen bir şey daha var ki bu hayatta unutulmaz anılarımızın arasına bir yenisi daha eklendi. O da düğünümüz. Bir düğünün bu kadar eğlenceli olduğunu bilseydim şimdiye kadar 18 defa evlenirdim anacım ben. Hayatımızdaki en güzel, en eğlenceli, en kahkahalı, en danslı, en neşeli, en dostlu, en sevgi dolu gecelerden biri oluverdi 12 mart gecesi...
Gerçekten de muh-te-şem-di.
Muhteşemliği şaşasından ya da süsünden püsünden değil tamamen doğallığından kaynaklandı. Toplamda 200 kişi ile kapattık geceyi. Az ve öz yani. 200 kişinin hepsi de çok yakınlarımızdı. Anneannemin yazlıktan komşusu, annemin kuzeninin eltisinin gelini falan gibi isimler yoktu. Dolayısı ile kafamızı ne tarafa çevirsek bize kocaman kocaman gülen, resmen gürül gürül sevgi gönderen dostlarımız ve ailelerimiz oradaydı. Bizimle birlikte coştular bütün gece.
Benim adım oynak geline çıktı. Damat gecenin sonunda dağıttı. Gece bizi kesmedi ve soluğu Reina'da aldık. Ben gelinlikle Reina'da hoppidi zippidi coşmaya devam ederek Reina'nın da gelini oldum :). Gelinlik resmen ve gerçek anlamda üstümde parçalandı. Doya doya, tepe tepe tadını çıkardım gelinliğin...
Balayı da yaptık, Evet evet yapabildik. Düğünden 1 gün önce saat 17:30'da rezervasyonumuzu onaylayarak düğünün hemen ertesi günü Zanzibar'a gittik canlar-cinler. Gidişimiz aktarma arasındaki 6 saatlik bekleme süresi ile 16 saati buldu. Değdi mi? Tabii ki de değdi.
Kesinlikle gidile, görüle ve yenile-içile bir yer. Yeryüzündeki cenneti de görerek mart ayının ortasında kararmış insanlar olarak yuvamıza geri döndük. Havamız 1500 yani ....
Döner dönmez de yeryüzündeki cehennemin tadına baktırdılar sağolsun sevgili müşterilerimiz! Yarın öğleden sonra artık nefes alabilir biz düzene geri dönüyorum hayırlısı ile....

İşte son 1 ayım böyle harala-gürele, ayaklarım totoma vura vura koşarak geçti gitti. Artık buralardayım. Geri geldim.
En derinlerimden teşekkür etmek istediklerim var izninizle  :)
Bütün düğün koşturmacasında dibimden ayrılmayan kızlara çok çook ama çoook teşekkür ediyorum. Düğünümüzün neşesi, coşkusu kızlarcım:
Hepinizi tek tek çook çok seviyorum. Cicili-bicili ve süper seksi kıyafetleriniz, kocaman kocaman gülen gözleriniz, güzel enerjiniz, bütün gece boyunca deli gibi dans eden bedenleriniz, su toplayan ayaklarınız, sevginiz  ve biz merdivenlerden inerken ellerinizde ziller ve defler ile karşımızda beliriveren haliniz ile gecemizi unutulmaz kıldınız!! Teşekkür ederim.
Düğün günü hazırlıklardan gecenin sonuna kadar yanımızdan ayrılmayan, muhteşem kareleri ile o günü hafızalarımıza kazıyan, damat beyin  fotoğraf kaprislerini bir cengaver edasıyla göğüslemeyi başaran,  birçoğunuzun yakından tanıdığı ve takip ettiği  canım Burcu:
Ellerine, emeğine, yüreğine , denklanşörüne sağlık. Süpersiiinnn  :)