23 Kas 2010

Ben Geldiiimm

Özlediniz mi beni? 
Bak ses vermezseniz depresyona girerim. Demedi demeyin ....

Cumartesi sabahın köründe geldim. Beyrut harika geçti. Uyumadan, dinlenmeden (en azından fiziksel olarak) ve sürekli yiyip içerek geldi ve geçti gitiii bile....
Dünden beri çok ciddi bir tempoda deli gibi çalışıyorum. Bayram tatili iyiydi, hoştu ama aslına bakarsanız zamanlaması biraz tatsız oldu. Çok fazla iş bayramdan sonraya kaldı. Her şey bu hafta başladı ve bu hafta bitmeli!
Cuma akşamı son toplantımızı yaparken son cümleler hep şöyleydi:
"Tamam. Bayramdan sonraki pazartesi ilk iş."
"Pazartesi sabahtan hallederiz."
"Pazartesi öğlene kadar göndermiş olurum."

Pazartesi geldi ve o ilk işler için zaman yetmedi. Koşturur haldeyim. Bu haftayı hayırlısıyla bitirdim mi derin bir ohh çekeceğim. Bir de yarın 3 haftadan sonra sevgili geliyor. Bu haftanın tek güzel yanı sanırım bu :)

Ben blog alemini özledim. Sırasıyla ve yavaş yavaş okumak istiyorum bu arada kaçırdığım ve muhtemelen kaçıracağım yazıları...

Ben geldim demek istedim sadece :)
Herkese kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum ve tatlı bir hafta diliyorum...
Umarım sizlerin de bayram sonrası haftası benim kadar çılgın değildir de bünyeler unutuvermez tatili:)











10 Kas 2010

10 Kasım! Yani??

Dün akşam 12 itibariyle facebook, twitter ve bloglar Atatürk ile doldu taştı. Saçma! Hemen yanlış anlamayın. Ben Atatürk karşıtı biri değilim. Severim, sayarım, karizmasına hayranım, minnetle doluyum Atatürk'e karşı. Fakat yılda sadece 1 defa, o da doğduğu gün değil de öldüğü gün hatırlanan, yası tutulan bir meta haline gelmesi beni rahatsız ediyor. Kimsenin pek tabii ki kimseyi sevmek gibi bir mecburiyeti yok. Herkes istediğini hissetmekte özgürdür ve özgür de olmalıdır. Fakat bütün yıl oturup, memleket elden giderken kılını kıpırdatmayan bir sürü insanın 10 Kasım'da  böyle coşması saçmalıktan öte gidemiyor benim gözümde. Anlamsız çünkü. Böyle bir minnet ve sevgiyle doluysanız eğer bunu sadece 1 gün o da sadece profillerinizde yazarak ortaya koymanızın ne gibi bir manası, nasıl bir faydası olabilir?
Önemli olan genel olarak hayatınızda bunu yaşamak ve yaşatmaktır. Yeri geldiğinde sesinizi çıkarmanızdır sadece klavyenizi tıkırdatmak yerine...
Unutturulmak istenenlere sahip çıkmaktır oturup "ölmedin, seni özlüyoruz, kalbimizdesin, çocuklarımız adını biliyor, ne karizmatiktin sen bak memleket kimlere kaldı, ah o güzel gözlerin, şahane sözlerin" yazmak yerine. Bunları düzenli anlatıyor, yazıyor, çiziyor olsanız amenna ama koyun psikolojisi ile herkes bugün hatırlıyor ben de hatırlamalıyım, kimselerden geri kalmadan ben de yazmalıyım mantığı ile hareket ettikten sonra kime ne faydası var? Vicdanınızı rahatlatmak ve bak ben de yazdım, ben de sahip çıkıyorum mesajını vermekten öte nereye gidiyor? Bugün hep birlikte yazdınız. Tamam. Kabul. Peki yarın? Yarından sonra? 2 ay sonra? Anayasa için hayır demek için kaçınız tatilinizi böldünüz? Bölebildiniz mi?
Yılda sadece 1 gün oturup bunu yazmak koyunluktan öte bi şey değildir kanımca. Koyunluğu da bir güzel kabullendiğinizi pankartlar aça aça itiraf etmeniz de pek şahane! Herkes sirenler çalarken durmayan arabaları eleştirmesini çok başarılı bir şekilde yapıyor ama Pavlov mu eğitti anacım sizleri? Siren çaldığında durdunuz. Hem de dimdik durdunuz. Sirenlerin çalmadığı 364 gün boyunca nerelerde, neler yaptınız peki? Ahkam kese kese milleti eleştirenler önce bir ayna tutsun kendisine de ondan sonra başkalarına çomak sokmayı denesin.

Atatürk 72 yıl önce bugün ölmüş. Yazık olmuş. Keşke biraz daha yaşasaymış. Yaşayamamış işte. Her şeyi birilerinden beklemek manasız. Hele ki beklenti içinde olduğunuz kişi bir ölüyse!

Atatürk'ü anmak demek sirenler eşliğinde saygı duruşunda durmak değildir. O'nu ve oturtmaya çalıştıklarını sahiplenmek, ilerletmek, geliştirmek ve savunmaktır. Siren olsa ne yazar olmasa ne yazaaar....

Sevgi ve saygılarımla.
Umarım ters yola itilmiş benliklerimiz en kısa zamanda gerçek sevginin yolunu bulur...

4 Kas 2010

Adam Karısını Dövmeyi Nasıl Bırakır?

Memleketimin adamı tabii ki bunu da para ile halletmiş. Şaka gibi ama gerçek.

"Diyarbakır'da Sur ve Yenişehir Belediyesi'nde 7 çalışanın eşlerinin şikayeti üzerine toplu iş sözleşmesindeki karar gereği maaşlarının yarısı eşlerine verildi."


Yukarıdaki haberi okudum biraz önce ve içim acıdı.
Kadın döven adama adam denir mi?
Bırak karısını döveni, insana vurabilen insan, gerçekten insan mıdır?
Hatta bir canlının canını acıtabilen bir canlı  nasıl varolabiliyor?

Diyorum size insanlık evrim yolculuğunda ters yolda. Yanlışları düzeltmek için bile yanlış yolları seçmek durumunda kalıyoruz. Adam karısını dövmesin diye para ile terbiye ediyoruz. Vay ki vayyy halimize!!
"Karını döversen bak parandan keserim. Hatta o parayı da gider bi güzel dayak attığın kadına veririm ona göre ayağını denk al" dediğimizde ancak düzeltebiliyoruz bi şeyleri.
Para tatlı ama karın  o kadar tatlı değil!!
Kadın-erkek ilişkisinin geldiği noktaya ve adamın karısını koyduğu yere bakınca ciddi anlamda içim cız ediyor benim.
Bu aileden yetişen çocuklardan nasıl bir gelecek bekliyoruz?
Dinsizin hakkından imansız gelmiş bu sefer ama din ile iman ile nereye kadar arkadaşım??

Öyle ya da böyle bir şekilde terbiye olmuş ya bu erkek kısmısı o da bir şey. Böylelerine ulaşmanın yolu buysa bu  olsun o zaman. Dayakların devam etmesinden bin kat daha iyidir pek tabii.
Hatta belki Amerika'nın eskiden yaptığı gibi bizler de bu şekilde terbiye ediliriz. Çok ağır cezalarla vakti zamanında bir sürü şeyi yasaklamış Amerika. O zamanın yetişkinleri para ve diğer ağır cezalardan korktukları için uzak durmuşlar. Yerlere çöp atmamış, sokaklara işememiş, birbirlerine insan gibi davranmışlar mesela. Bu ortamda büyüyen çocukların doğasına da bunlar yerleşmiş, kanıksanmış, kabullenilmiş ve doğallaşmış bu hareketler. Çocuklar bunları cezadan kaçmak için değil böyle örnekleri görerek büyüdükleri ve doğruları da bu olduğu için yapar hale gelmişler. Tabii ki her şeyin istisnaları olduğu gibi burada da negatif örnekler var ama genel olarak işlemiş mi ? Evet işlemiş. Artık kültürün bir parçası haline gelince de ciddi yasaklar kalmış ve halk alışkanlıkları ile doğru yaşamaya devam etmiş bir çok noktada.

Öyle ya da böyle dayak hiç bir canlının doğasında olamaz. Bizler sevgi temelliyiz. Bizler sevgiyiz. Kendinden ayrı olmayanın canının nasıl acıtmak isteyebilirsin! Acıttığın can senin canından farklı mı ? Değil.

Umarım insanlık olarak yolumuzu buluruz. Ters yolda olduğumuzu farkına varır ve çıkış yolunu aramaya başlarız...

Hepinize sevgi, iyilik, güzellik, neşe, güven, dostluk dolu bir hayat dilerim...

Haber için buraya lütfen.

2 Kas 2010

Pasaport Tamam. Bekle Beni Beyrut Geliyoruumm

Ya yetişmezse diye tüylerim diken diken olmuştu hatırlarsınız. Yetişti. Yani yetişecek. Bugün Beşiktaş Emniyet'te şansımı denedim. Sabah erkenden kalktım ve 9'da sıra numaramı almış, kitabımı açmış ve beklemeye başlamıştım bile...En az 3-4 saat beklerim diye düşünürken 1 saatin sonunda sıra bana geldi ve eski pasaportumun süresini uzatabildim. Meğer bu oluyormuş. İlla çipli pasaporta geçiş yapmak durumunda değilmişim. Durum böyle olunca işler de hızlandı tabii. Yarın saat 16:30'da gidip alabiliyorum 5 yıl uzatılmış pasaportumu. Sadece bir sonraki schengen vizesinde sorun çıkabilir diye uyardı memur beni. "Hayırdır?" dedim. "Pasaportunuz eski. 15yıldan eski pasaportta sorun çıkartıyorlar. Siz buraya gidin gelin ve müsait bir anınızda çipliye geçiş yapın" dedi pek kibarca. Sevdim. Sevindim. Daha önce parmak izi vermemiştim. O da aradan çıkmış oldu böylece. Artık hırsızlık işine bir son vermem gerekecek ama neyse! Bana da bir kopyasını verdiler. "Bundan sonraki resmi işlerinizde lazım olabilir. Sizde de bulunsun bir kopyası" diyerek. Üstünde fotoğrafım, altında da farklı açılardan parmak izlerim var. Amerikan filminden çalıntı bir dosya evrağı gibi duruyor valla.  Memlekette böyle organize işler görünce garip bir his kaplıyor beni. Sanki asırlar öncesinden kalma bir mumya falan bulmuşum gibi hissediyorum kendimi. İlginç!! Bence yetkililer bu duygumu araştırsın. Belki kendilerine bir kıssadan hisse çıkarırlar!

Pek rahatladım. Turla gitmek durumunda kaldığım için içimde bir huzursuzluk var ama neyse...
Genelde alır çantamı kendi keyfime göre giderdim. Bu sefer onların ucuz biletlerinden faydalanırım ben de :)

Eveeet gelelim konumuza:
Beyrut'a gitmiş olan. Harika yerler bilirim. Süper lokal tavsiyelerim olur. Pek şahane insanlar bilirim oralarda bi git, gör, öp, kokla falan diyen varsa beri gelsin lütfen.

Tavsiyelerinizi heyecanla bekliyorum ve de öpüyorum canlar cinler.

1 Kas 2010

My Lovely Blog


Pek bi lovely süsümüz oldu blogumuzda hadi hayırlısı olsunnn...

Bilindiği üzere bu işin de bir raconu var. Ben racona ters düşerek bu ödülü hepinizle paylaşmak istiyorum. Ayıramam ki ben sizi. Hepiniz bi cicisiniz anacım!! İsteyen herkes buyursun alsın ödülünü. Sıkılmayın, buyrun buyruunn. Lütfen:)

Beni bu ödüle layık gören Kırmızı Çizmeli Kedi'ye kocaman sevgilerimi  gönderiyorum buralardan. Beni sizler varettiniz. Yok yok sizden önce de vardım ama blogumun süsü yoktu :)

 Hadi herkes kapsın ödülünü şimdi