31 Ağu 2010

Erkekler Slip Mayo da Giymesin Bence!

Geçenlerde yine ahkam kesmiş, atıp tutmuştum ya hani "Erkekler Kapri Giymesin" diye şimdi yeni bir ahkam ile karşınızdayım canlar cinler;

Bence erkekler slip mayo da giymesin!! :) Ben slip mayoyu da yakıştırmıyorum erkeklere...

Sicilya'da nasıl da hayal kırıklığına uğramıştım ahh aahhh.... Plaja attık kendimizi. Etraf nefis vücutlu İtalyan erkekleriyle dolup taşmış ( yanlış anlaşılmasın öyle ayrıca bir ilgim de yoktur aslında İtalyan erkeklerine). Manzara güzel. Göz ve gönül  doyuma ulaşacak yani bıraksan. Fakat kafamı nereye çevirsem slip mayoluları gördükçe gözümü kapatasım, gönlüme de kepenk indiresim gelmişti, hatırlarım...

Uzun lafın kısası ben erkeğimi slip mayo ile görmek is-te-mem!!!





29 Ağu 2010

Leş Kokulular!

Resmen leş gibi kokan insanlar dolu İstanbul sokaklarında...
Pes!!
Suya-sabuna dokunun diye bir klişemiz vardı bir zamanlar. Belli ki bir halta yaramamış. Kimseler dokunmamış bahsi geçen suya ve de sabuna.
Bu kadar zor olmamalı canlar cinler duş almak. El yıkamak. Koltukaltını temiz tutmak. Değil yani biliyoruz. Biz de insanız. Biz de temizleniyoruz. Bir deodorant ya da bir roll-on edinmek bir külfet mi? Dinine mi aykırı? Baban mı dövüyor? Anan mı sövüyor? Gavur icadı mı? Günah mı? Ayıp mı erkek adamın temiz kokması? Nedir yani??
 Bahane üretmeyin bana. Para mı var bıdı bıdı, ıdı zıdı diye... Artık hepsinin gayet ucuzu bulunuyor. Hadi onu alamıyorsun da su ve sabuna da mı ulaşamıyorsun? Bak hala bahaneler üretiliyor ya!! Hani temizlik imandan geliyordu? Hani müslümanlar pek temizdi? Yalan, vallaha da billaha da kocaman yalan. Kokuşan insanlarla dolu sokaklar.
Hele de hizmet sektöründe böyle kokanlar var ya amaaaanınnn işte onları alıp bir yere kapatasım geliyor. Birbirlerinin kokusundan bayılsınlar orada. Nefesim kesiliyor önüme tabak koyarken ya da çay uzatırken bu amcalar!
Keskin, pis, leş, kokuşmuş kirli çorap gibiler ya.

Nasıl ki kapalı alanlarda sigara içilmesi yasaklandı. Açık ve kapalı alanlarda kokmak da yasaklanmalı bence. Temiz hava benim de hakkımsa eğer...
Kirletmeyin havamı!!

Olmaz mı ???

27 Ağu 2010

Babam. İnatçı Babam. Keçi Babam. İsyankar Babam

Zaten oldum olası  inatçı bir adamdı. Şu anda tavan yapmış durumda. Yaşananları kendine yakıştıramadığı, kabullenemediği için gizli saklı bir isyan yaşıyor babacığım. Nasıl bir inatçılık yaptığını size anlatmamın imkanı yok. Örnek vereyim bir kaç tane onun yerine;


  • Ablam onları Pazar günü Edirne’ye götürdü. Dün geldi ve ben de bugün gidiyorum. Bir nevi devir teslim. Ciğerlerde su olduğu ve tuz vücutta su tutulmasına sebep olduğu için doktorları tuzu yasakladı. Baktılar ki olacak gibi değil “eh o zaman bir parçacık ama gerçekten minicik bir parça tuz kullanabilirsin” dediler. O bir parçanın sınırlarını genişletmek için koskoca adamın yapmadığı kalmadı. Arkamızı döndüğümüz an gizli saklı tuz almaya çalışıyor. Allahtan henüz o kadar hızlı hareket edebilir hale gelmedi de her seferinde yakalanıyor. Yakalanması da yetmiyor ki anacım bu sefer de küsüyor, kızıyor, hırçınlaşıyor. Evet evet o benim bal-kaymak olan babamın resmen yüzünün rengi siyaha dönüveriyor o sinirden!!
  • Geçen akşam ablam cacık vermiş. Babam da hemen “Biraz tuz verin bana” demiş. Hakkatten de bir parça tuz eklemişler cacığa. Babacık tekrar tadına bakıyor ve cacığın hala tuzsuz olduğuna karar vererek daha da istiyor. Ablam “Yok babacığım veremem, gerçekten olmaz” dediğinde elinin tersiyle cacığı bir kenara itiyor ve “Ben de yemem o zaman” diyor. Cacığın bir kısmı masaya dökülüyor. Hem ablam hem de annem “Sen bilirsin hayatım. Yeme o zaman” dediğinde ise bu sefer masadan kalkıyor. Yine süngüsü düşmüş olarak tabii. İçimden bir şeyler akıp gidiyor...
  • Daha şimdiden “ben bir iyileşeyim bu verdiğim kiloları hemen alır, canımın istediğini de yerim” diye bol bol tekrarlamaya başladı. Sen yeterki iyileş şekerim. Canın ne isterse yersin o zaman.
  • 2 gün önce çiftlikte meyve ağaçlarını ve sebzelerini kontrol ederken ablam insülin saati geldiği için elinde iğne (bu da 2. defa hastaneye yattıktan sonra çıktı hayatımızda) “baaabbaaaa, babaaaaa, babaaaa” diye milyon defa sesleniyor ve babam bırak kafasını çevirmeyi gözlerini bile kırpmıyor. Ablam yokmuş gibi davranıyor. Çünkü o anda O’nun yapmak istedikleri var ve artık hayatı ile ilgili kendisi karar vermek, inisiyatifi eline almak istiyor. Tekrar hayatının patronu daha da önemlisi sahibi olmak istiyor. Zar zor ikna edilip sıra iğneye gelince de asabi asabi “ne var yani 5-10 ya da 15 dk sonra olsa allahh allaahhh” diye söyleniyor. Valla şekerim var işte. Şu anda o 10-15dk'nın önemi pek fazla bizim hayatımızda. Nasıl kabullendireceğiz bunu sana off oofff....
  • Bu aralar bir de tansiyon sorunu peydah olduğu için pek tek başına hareket etmemesi, daha doğrusu hareket ederken yalnız kalmaması gerekiyor (Ayağa kalktığı anda tansiyonu ciddi anlamda düşüyor). Dinler mi peki sizce bizimki?? Tabii ki hayır!! Ablam alışveriş için evden çıktığı anda annemin kafasının etini yemeye başlayan babam annemi çay koymaya göndererek gizli planlarına başlamış. Evin terasında yetiştirdiği güvercinleri ziyaret etmek için kocaman kocaman basamaklardan ve 2 bölümden oluşan merdivenlere atıvermiş kendini. 2 bölüm arasındaki sahanlıkta tam kendinden geçmek ve merdivenlerden aşağıya düşmek üzereyken annem atlayarak yakalamış. Babama sorarsanız hala “ne var canım 2 basamak çıkamayacak mıyım?!!”
Evet arkadaşım önümüzdeki 1 ay daha ÇI-KA-MA-YA-CAK-SIN!!! Bu bu kadar basit. Tamam tamam kabul ediyorum o kadar da basit değil. Fakat bütün bu yaşananlar ve atlatılanlardan sonra artık bu dönem daha kolay olmalı.
Senin canın bizim için ne kadar kıymetli sen biliyor musun? Biliyor musun ki biz, senin hayatımızdan çıkıp gitmene hiç ama hiç hazır değiliz! Hele ben bir yerlere bırakmam, bırakamam seni. Anlıyorum isyanını. Anlıyorum can acını. Anlıyorum kendine yedirememeni. Anlıyorum moral bozukluğunu ve anlıyorum anlayamadıklarımı.
Biliyorum ki geçecek. Kolay olmadı. Bizler, seni seyrederken, yanında olurken bile tükendik. Nefesimiz kesildi. Gücümüz bitti. Kaç kere düştük ve kaç kere kalktık ama sana hissettirmedik. Bunları yaşayan, her bir boktan duruma karşı kuvvetli durmaya çalışan, hem canı hem de ruhu acıyan canım babam sen kim bilir ne fırtınalar bastırıyorsun içinde. Bize taşan bu kısmı kim bilir sadece yüzde kaçı?!!

Bugün gidiyorum yanına. Heyecanla bekliyormuş. Ben de heyecanlıyım. Ama konuşmam hazır. Önden hafiften aba altından sopa gösteren bir konuşma var kafamda. Kendi canına kıymet vermiyorsa bize verdiği kıymeti kendi canına sahip çıkarak gösterecek bu koca adam bundan sonra!
Bana şans dileyin anacım. Koca keçiyi dellendirmeden bir çıkış yolu bulayım. Bir şekilde ulaşabileyim. Zira ailenin en küçüğü, tekne kazıntısı, babasının ballısı olarak en son silah benim!!

Yaşayan bilen eden de varsa tüyolara her daim açığım...

Kocaman sevgiler gönderiyorum hepinize birden tek tek.

26 Ağu 2010

120 Bisikletten Şirket Tabelası

Almanya'da bir bisiklet şirketinin patronu sıradan şirket tabelalarından sıkılmış ve bakın nasıl da çevreci bir çözüm bulmuş. Bu bisikletler çöpe gitmek yerine duvarlarda yerini almış.

25 Ağu 2010

Mustafa Sandal&Yıldız Tilbe

Mustafa Sandal ve Yıldız Tilbe'yi aynı sahneye çıkarsınlar.
İkisi birden dans etmeye başlasın.
Her ikisi de kendi tarzında ama...
Görüntüleri bir DVD'ye kaydedip bana versinler.
Canım sıkıldıkça izleyeyim, izledikçe de güleyim bol bol :)

24 Ağu 2010

Erkekler Kapri Giymesin Bence

Evet giymesin. İstemiyorum, yakıştıramıyorum ve yakıştırmıyorum!
Kapri derken  de şunu kastediyorum;
Hani bileklerin 8-9 cm üstüne kalanlar var ya işte onlar. Bu aralar  o kadar çok denk geldim bu bunlara, sıkıldım artık.

Ayrıca kısacık şortlardan da giymesinler. Kargo şort giysinler bence en şahanesi :)

Bana ne oluyosa işte ahkam kesesim tuttu!

p.s. kapri giyenler sakın ha bana küsmeyin, darılırım vallaha billahaaa.

23 Ağu 2010

Babam Evine Ulaştı Sonunda!

Evet evet İstanbul'da 2 gün bile kalmaya tahammül edemeyen babacığım tam 39 gün sonra evine dönebildi. Şükür ve minnet duygusuyla doluyum...
Daha önce de bahsetmiştim yaşadıklarımızı ne beynimin ne de ruhumun anlayamadığını, algılayamadığını.
Şimdi 15 Temmuz tarihine dönüp bakıyorum da sanki üstünden yıllar geçmiş gibi geliyor. O kadar uzak. O kadar soğuk. O kadar ağırdı ki geçen her 1 dakika aylar gibi geldi bize.
Hala bomba gibi değil ama  geçirdiğimiz dönemleri düşünürsek inanılmaz bir durumda. Beyindeki ödem ile ilgili bir arıza kalmadı. Geçmiş ve gelecek ile ilgili tüm hafızayı yakaladı. Fiziksel olarak bir arızamız yok ki ciddi bir felç tehlikesi vardı. Sadece göğüsteki ağrıları devam ediyor.
Atlattık. Hayata geri döndük ve umarım bunların hepsi bedenini sıfırlamaya ve ömrünü uzatmaya hizmet edecek tatsızlıklardır. Yaşanma nedenleri de budur!
Bir tek sıkıntımız kaldı ki o da sonda. Babam hala sonda ile dolaşıyor. 2 kere çıkartmayı denedik ve ikisinde de çişini yapmayı başaramadı. Sorunumuz ise prostatın çok büyümüş olması ve artık operasyon ile çözülecek duruma gelmiş olması. Fakat yaşananlardan sonra en başta  babamın bedeni  ve daha sonra hepimizin ruhu böyle bir operasyonu kaldıracak durumda değil. En az 1 yıl beklemesi gerekiyor. 1 yıla kadar da ilaç tedavisi devam edecek. 3 hafta sonra tekrar çıkartıp bir deneme yapacağız. Bu arada ilaçların etkisini göstermeye başlamış olmasını umud ediyoruz. Babişkonun moralini bozan bir şey bu tabii ki. Ne olursa olsun yaşananlardan sonra  bu beni hiç mi hiç korkutmuyor. Biz öyle bir severiz ki  hiiç bir şeyciği kalmaz güzel kuzunun. Bunu da çözeriz.
Zaman her şeyin ilacı demiştim ya  hani. Zaman yavaş yavaş sarmaya, sarmalamaya başladı yaralarımızı.
Dün  ilk defa vicdanım vıdı vıdı yapmadan, ruhumu ve beynimi kemirmeden çıktım dışarı ve markete gidip alışveriş yaptım. Sevgiliyle atladık arabaya ve eski İstanbul sokaklarını gezdik. Nasıl iyi geldiğini anlatamam size!! Ruhum hafifledi. Meğer ne pis bi şey çökmüş omuzlarıma benim günlerdir. Nefes alamıyormuşum uzun zamandır. Dün farkettim.

Bugün keyifle başladım güne. Babamın sesi pek keyifli geliyordu. Gülüyordu.  Son 2 haftadır İstanbul'da 10 adımı zar zor  yürütebildiğimiz babamdan dün gelen fotoğraflar beni coşturdu. Çiftliğine  koşa koşa gitmiş ve hemen pek değerli hayvanlarını tek tek gezmeye başlamış. Bahçedeki ürünleri tek tek incelemiş. Patlıcanlara ve domateslere bayılmış. "Ben yokken iyi bakmışsınız" diyerek bıyık altından gülümsemiş.
Bunlar büyük adımlar bizim hayatımızda. Hala uzun bir süreç bizi bekliyor  tabii ki ama yaşananlardan sonra bu kadarı bırak bizi devirmeyi ciddi ciddi sarsmayı bile beceremiyor. Demiştim size öyle bir seveceğiz ki babacığı, öyle bir sarıp sarmalayacağız ki onu sevgimizle korunup kollanacak ve tekrar ayaklanacak diye! Ayaklandı ve şimdi sırada diğer engeller var. Hadi bakalım güzel babam benim cuma akşamı yanında, dizinin dibindeyim. Şaşırt beni diye heyecanla bekliyorum :)




20 Ağu 2010

Bu Yaz Bana Tükürdüğümü Yalattı!

Hani hiç sevmem ben soğuğu, kışı falan diye ahkam kesmiş, ayı bile olabilirim demiştim ya şurada. 2 gecedir sıcaktan uyuyamamak ve hatta artık fenalık geçirme noktasına gelmek bana tükürdüğümü yalattı resmen!  Uykum kaçınca kalkıp kitap falan okumam ya da televizyon seyretmem ya da evin içinde dolaşıp sonra tekrar uyumayı denemem ben! İnatla gözlerimi sımsıkı kapatır, yataktan kıpırdamadan uyumayı beklerim. Sinir olurum. Ağlamaklı olurum. Küfür ederim. Saate bakmaya korkarım. Sağa döner sonra sola döner sonra yine sağa döner ve en son sırtüstü yatmayı denerim de yine de kalkmam o yataktan. Dün akşam artık bu inada dayanamadım ve saat tam 04:10'da yataktan kalkarak salona geçtim. Hem televizyonu hem de bilgisayarı açtım. Bilgisayara bakacak kadar sağlam gözlerim olmadığını farkederek hemen kapattım. Zaplamaya başladım. 1. kanal, 2. kanal, 3. kanal, 10. kanal derken sinirime sinir katarak söylenmeye başladııımm. Yahu tamam anladım sahur vakti de kardeşim her kanalda da dua okuyan cüppeli, sakallı adam da olmaz yani. Ne çok varmış meğer bunlardan. Ya dua okuyorlar ya da öyle dindar olunur böyle dindar olunur efendime söyleyeyim böyle  yaparsanız Allah katında değeriniz artar, cennete girersiniz. Pardon da bunun kararı size mi kaldı?! Herkesin inancı kendi içinde ve yukarısı ya da aşağısıyla arasındadır. Sadece ve sadece O'nu ilgilendirir. Her kanalda ayrı ayrı ahkam kesen adamları değil. Ayrıca 1 tane bile dişiye denk gelmedim. Hep erkek hep erkek...
Söylene söylene kapattım televizyonu çaresizce açtım tekrar bilgisayarı ve başladım oyun oynamaya. Ev sıcak, ben sıcak (piştt! hemen yanlış anlamayın yahu hava sıcak ya ondan sıcağım ben de :), koltuklar kadife olduğundan onlar bile sıcak! Üstümü başımı ıslata ıslata yatağın yolunu tuttum tekrar. Bana mısın demedi be! Sabaha kadar inatla döne dolaşa kaldım o yatakta. Aptalca sanırım ama napalım insan kendini atsa atamaz, satsa satamaz (yani ben satmam en azından!). Sabah da dayak yemişten beter sürünerek çıktım o yataktan.
DOLAYISIYLA;
Pes ediyorum anacım PES! Yetti bu kadar sıcak bana. Kış gelmesin ama bu  bayıltan sıcaklar da geçsin. Denize de gidemiyoruz zaten. Bir milyon tane de sorun var kafamızda. Üstüne bir de bu bayıltan sıcaklar baydı beni iyice  baydı. Varsa tanıdık bildik torpil yaptırılabilecek birileri bi zahmet yardım ediin de iletsinler ilgilisine.
Acaba kendimi yanlış mı tanımışım bu kadar sene boyunca. "Kış sevmem. Ben yaz insanıyım. Ohh mini mini giyerim elbiseleri, çıkarım sokaklara" diye dolanan ben baksanıza nasıl da güzel yaladım tükürdüğümü.

19 Ağu 2010

Karısından Önce Uyuyan Erkek Yandı!!

İngiltere'de uyku alışkanlıklarını belirlemek için yapılan bir araştırma kadınların yatakta eşlerine rahat vermediğini ortaya çıkarmış.
Kadınların uykuya dalması 1 saat sürüyormuş. Bu nedenle kadınlar, kafalarını yastığa koyar koymaz uyuyan eşlerini kıskanıyormuş. Her 4 kadından biri eşini sağa-sola dönerek, 'kazayla' diz ya da dirsek atarak, karşılık alana kadar konuşarak uyandırıyormuş. Her 10 kadından biri ise eşini çimdikleyip kaldırıyormuş.

Valla ne yalan söyleyeyim ben de öyle kolay kolay uyuyamam ( uyuyamam ama öyle 1 saatte dönüp durmam yani) ve sevgili yanımda benden önce mışıl mışıl uykuya dalmışsa pek imrenir hatta kıskançlık sınırlarında bile dolanırım da yavruya diz atmak, çimdiklemek falan hiiç gelmedi aklıma. Yazık yahu!! ayy kıyamadım ben...
Çeneme güvenirim ama bu konuda :) car car car, bıdır bıdır konuşmaya başlar O'nun da uykusunu açmayı denerim o ayrııııı.

Siz çimdikleyenlerden misiniz? yoksa 'kazayla' dizi çarpanlardan mı ??

18 Ağu 2010

Gey Olimpiyatları




Son postlarım hep tatsız haberler içeren, sıkıntılı yazılardı...
Artık eski hayatımıza adapte olma çabaları içindeyken ilgimi çeken bir haberi paylaşmak istedim.

1982'den beri 4 yılda bir düzenleniyormuş Gey Olimpiyatları. Ne yalan söyleyeyim benim daha önce haberim olmamıştı. Benim büyük eksikliğim, cahilliğim olabilir tabii...

Bu sene Almanya Köln'de yapılan olimpiyatlara 70 ülkeden 10bin eşcinsel sporcu katılmış. Bu 70 ülkenin içinde Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin  de olduğunu okuyunca Türkiye ile ilgili de bi bakındım fakat resmi katılımcıların arasında mı bulamadım. Sadece internette araştırırken katılımcı olduğunu söyleyen bir Türk'ün şu yorumuna denk geldim;

Bilimsel Komite’de başından beri çalışıyorum. Benden başka Kanada’da gerçekleşen bu dünyanın gelmiş geçmiş en büyük ve belki de en önemli LGBT organizasyonuna 9 Türk daha katılıyor. Bunların 7’si değişik spor dallarında yarışan ve çoğu yurt dışında yerleşmiş Türkler. Bu yedinin hiç biri açılışta ki Türkiye yazısının ardında yürümeye gelmedi, ya yürüyüşe katılmadılar ya da geldikleri ülkenin adı arkasında yürümeyi tercih ettiler. Konferans için orada bulunan benim dışımdaki iki kişiden birisi Türkiye’de tanınmak çekincesi ile kaşlarına kadar indirilmiş bir kep ve güneş gözlüğü arkasında yeni tanıştığı Bosnalı sevgilisi ile Bosnalılar ile yürüdü. Diğeri ise “Ben Avrupa Parlamentosu’nda birçok Musevi ile çalışıyorum, senin taşıdığın mesajın yanında görünmek istemem” deyip yan çizdi.


Uleyn gey-lezbiyen falan olmasaydı nasıl da yağlaya-ballaya satardı bu ülke bize bu haberi!!! Oysa katılan sporcularımız bırakın isimlerini duyurmayı, Türk oldukları bile anlaşılmasın diye başka ülkelerin adı altında koyuyorlar kendilerini ortaya. Yazık!



Gey Olimpiyatları Federasyonu 2018 yılında Gey Olimpiyatları'nın  global bir organizasyon haline geleceğini açıklamış. Çalışmalar başlamış.

Bu olimpiyatların da ülkemizde gerçekleşmesi için çalışmaların yapıldığını düşünsenize!!  :)





Daha fazla bilgi için: http://www.games-cologne.de/



13 Ağu 2010

boş boş baksam...

...ve dalsam gitsem ve güneş beni kavursa, içimi sıcacık yaptığını hissetsem, güvendeyim diyebilsem ve nefes alsam derin deriin ve  kendimi denize atsam da deniz beni arındırsa, ruhumu yıkasa, sarsa sarmalasa...
sarhoş olsam sonra.  sarhoş olsam da önce hayatımda olanları unutsam sonra da kendimi... hatta gözlerimi  kapatsam ve etrafımda sadece mutluluk olsa...
 sa sa sa diye yazar yazar giderim...
sonunda vücudum kendini bırakmaya başladı. 2 gündür nezleyim. burnum durmadan akıyor ve ben sürekli olara maskeyle dolaşıyorum. Hem de bu sıcakta! mecburum. baba evde hasta yatarken normalden daha hassas olmamız gerekiyor ailecek. ee biz ofiste aile bireyleri bir arada oldugumuz için  maske suratımdan eksik olmuyor ve beni boğmaya devam ediyor...
 kaçasım var bugünlerde. arkama bakmadan gidesim var. neresi olursa olsun yeterki huzurlu olsun. sonra bu duygulardan dolayı kocaman bir suçluluk duygusu sarıveriyor içimi. babacım bu haldeyken benim aklımın ucundan bile geçmemeli bunlar. Zira benim için bu duygular zayıflık belirtisi. ağır geldi yaşananlar ve kaçmak istiyorum... kaçamam. gidemem. babamdan  uzağa hiiç düşemem. peki neden zihnim( belki de bilinçaltın) bana bu oyunu oynuyor? yetmiyor mu yaşadıklarım da bir de bunun suçluluğu ile savaşmak durumunda kalıyorum?
gerçekten suç mu peki bu duygular? kaçmak istemek, sarhoş olmak istemek, boş boş bakmak istemek ve diğerleri...
 suçlu muyum? suçlamalı mıyım kendimi ?
bilemiyorum...

11 Ağu 2010

yine evdeyiz

biz eve geldik. cuma akşamı hastaneden eve kendimizi zor attık. hastane ile mahkemelik olduk. sağlık bakanlığına şikayette bulunduk falan...
 yaşadığımız o kadar acının üstüne bu hastanenin yaptıkları kanırttı bizi. şimdi gücüm olmadığından daha sonra detaylı olarak yazacağım. hatta avukata sorarak bu hastanenin ve doktorların adını da burada açıklamak istiyorum ki okuyan hiç kimse gitmesin. giden birilerini duyarsa da yolundan çevirsin. herhangi bir devlet hastanesinden bahsetmiyorum, yanlış anlaşılmasın. deli gibi paralar almasını bilen, insanlıktan çook uzaklara düşmüş, sırtlan kılıklı bir ticarethaneden başka bir yer değil bahsi geçen "hastane". ticarethane olarak da aldığı parayı hiçbir şekilde hak etmeyen bir mekan!

neyse..
olan oldu. yaşanan yaşandı. hayat böyle bir şey. beklemediğin anda sağ gösterirken dan! diye soldan çakabiliyor adama...
mucizevi bir şekilde babam hafızasını yakalamaya başladı. fakat 2. defa hastaneye gittiğimizde öğrendiğimiz yeni komplikasyonlar var. ciğerlerinde ciddi su birikmiş. kalpte hala su  ve sağ kaburgada kırık var. operasyon sırasında kalbi durunca, 20 dk boyunca  çok sert yapılan kalp masajı sonucunda olabilecek şeylermiş bunlar. bütün bunlardan dolayı da çok ciddi ağrıları var doğal olarak.
 bu günleri yaşamak zor ama garip bir güç, insanüstü bir kuvvet geliyor insana. çok şey öğretiyor. çok başka baktırıyor hayata...
babam bizim mucizemiz...
 istiyorum ki tüm bu dertleri bitene kadar kalbime sokayım, sımsıkı sarayım ve her şey normale döndüğünde çıkartayım oradan babişkomu. kimseler acıtamasın canını. hissettiği tek şey sonsuz bir sevgi olsun. mutlu olsun. gülsün ve güldürsün her zaman yaptığı gibi...

zaman her şeyin ilacıdır ya hani. biz ailece beklemeye devam ediyoruz. zaman önce babama, sonra da bizlere ilaç olsun. hep birlikte tekrar ayaklanalım...

2 Ağu 2010

19. gün

19 gün. her biri diğerinden zor  geçen günler...
hafızamız hala yerinde değil. ağrılar ve acılar devam ediyor ama fiziksel olarak her geçen gün daha da bir toparlanıyor babacığım. fiziksel günücü toparlasa sanki beyin de daha hızlı kendine gelecek gibi hissediyorum. bu duyguya da sımsıkı tutunuyorum. "umut" en sevdiğim kelime. en güvendiğim enerji kaynağım.

3 gün önce isyan etmenin eşiğindeydim. zihnim yaşananları kabul etmemek için direniyordu ve hala da direnmeye çabalıyor aslında...
 fakat farkına vardım ki şu anda isyan benim en son ihtiyaç duyduğum şey. vakit güçlü olma vaktidir. umutlu olma, içimizdeki neşeyi bulup çıkartma ve babayı sevgiye boğma vaktidir. isyan etmeyeceğim. neden? niçin? diye sorgulamayacağım ve 19 gün öncesine dönebilmek için kendi kendime yalvarmayacağım! sevgili beni güzelce bir sarstı, kendime getirdi. insan bu kargaşanın içinde ne kadar güçlü durmaya çalışsa da arada bir tökezleyebiliyor. o aralarda birlerinin seni itmesi ve hatta tokatlaması güzel bir şeymiş onu da farkettim.
dediğim gibi şu anda babamıza ailemizin direği, güçlü adamı gibi bakmaktan vazgeçtik. bu duygu yaşanan gerçekliği daha da zorlaştırıyor. gün oldu ve devran döndü. şu anda babamız bizim bebeğimiz oldu. yeni doğan bebeğin kendini güvende hissetmesi ve oryantasyon sürecini sağlıklı atlatması içn sonsuz sevgi ve şevkate ihtiyacı vardır ya hani. babam da şu anda bizim yeni doğanımız oldu! en kısa zamanda yürümeyi, konuşmayı ve anılarına sahip çıkmayı öğrenecek.
 bu arada bizler etrafında zırh olup bütün tehlikeleri uzak tutacağız. neşe saçacağız. benim inancım sevgi yönündedir. sevginin halledemeyeceği sorun yoktur. çok seveceğiz babacığım seni çok çok çok!! göreceksin ki bu sevginin karşısında ayakta durabilecek bir sorun olamayacak. en kısa zamanda eski haline getireceğiz seni...
babam kuvvetlidir. neşelidir. sevgi doludur.tertemiz bir yüreği vardır. herkesin "baba" diye hitap ettiği bir adamdır. güçlüdür. mayası ve temeli sağlamdır. kalkacak ayağa, kalkmak zorunda çünkü...