Hangi birine kafayı yoralım, düşünelim, düşünelim ki çözüm bulalım? İzin verilmiyor ki düşünmeye, kanıksamaya, üzülmeye, hırslanmaya, yan yana durmaya, fikir üretmeye, dibe vurup oradan aldığımız güçle zıplamaya bile...
Öyle bir vakit yok. Koşa koşa yeni gündeme geçiyoruz, geçiriliyoruz.
Bilerek, isteyerek birileri kukla oynatır gibi gönlünü eğlendiriyor bizlerle, bu minicik piyonlarla. Değer yargılarımızı yitirmemiz için çabalıyorlar sanki.
Tam da Açlık Oyunları ve Ateş Oyunları isimli kitaparlarda bahsedilen Oyun Kurucular gibi bence.
Okumamış ya da duymamış olanlar için Açlık Oyunları isimli kitabın konusu kısaca şöyle:
Bir zamanlar Kuzey Amerika olarak bilinen bir yerin yıkıntıları içerisinde Panem ulusu yaşamaktadır. Başkent Capitol'ün etrafında 12 bölge bulunmaktadır. Capitol şiddetli ve acımasızdır ve bölgeler bir hat boyunca sıralanmıştır. Onların her biri her yıl yapılan Açlık Oyunları'na katılmak zorundadır.Yarışma için her bir bölgeden yaşları 12 ila 18 arasında değişen birer erkek ve bir kız çocuğu göndermek durumundadır. Açlık Oyunları TV'den canlı yayınlanan ölümüne bir kavgadır. Bu ölümcül oyunu daha vahşi kılmak, eğer istedikleri gibi değilse gidişatı daha da heyecanlandırmak için birbirinden ölümcül ve leş diye tanımlanabilecek dış etkenler ile oyunu canlandıran bir ekip var: Oyun Kurucular.
İşte bizimle de böyle oynayan Oyun Kurucular var sanki. Bakıyorlar ki gündem fazla ısındı ve kendi çıkarları (=Capitol'ün çıkarları) için hiç de faydalı değil hooop yeni bir bomba düşürüveriyorlar ortaya. Toplumsal hafızasını yitirmeye yüz tutmuş bizler de hemen ağzımızı açıp bu yeni "bomba" hakkında başlıyoruz konuşmaya, tartışmaya, ağlamaya, dert yanmaya, söylenmeye, dizlerimizi dövmeye. Tam arkasından hırs, heyecan, isyan gelmek üzereyken daha büyük bir "bomba" atılıyor bu sefer. Pat! eskiyi unutup yeni oyuncakla oynamaya başlıyoruz.
Dönüp bir bakın son aylarda hatta günlerde değişen gündeme. Her şey o kadar hızlı ki! Anlam veremiyorum ben bize. Nasıl oluyorda o kadar canımızı acıtan ya da gündemimizi meşgul eden olayları bir anda aklımızdan atabiliyoruz? Ne veriyorlar bize acaba? Sadece bir kaç gündem maddesi yazmak istiyorum.
- Ergenekon Davası
- Domuz Gribi
- Sel Felaketi
- Demokratik Açılım
- Doğalgaz Zammı
- GDO'lu Ürünler ile ilgili Yasa Uygulaması
- Kozmik Oda
- Arınç Suikast Girişimi
- İstanbul 2010
Bugün 19 Ocak 2009. Yukarıdaki gündem maddelerine ilk anda giremeyecek kadar eskidi, eskitildi. Üstüne o kadar çok "bomba" geldi ki ... Hrant Dink, hani bir zamanlar hepimizin "olduğu" Hrant Dink öleli 3 yıl oldu. Sokaklara döküldük milletçe, ağladık, suikast görüntülerine inanamadık, üstüne örtülen gazeteye bakamadık hani...Neler oluyor bu memlekete dedik aynen şimdi dediğimiz gibi.
Bunu bile yaşayacak kadar fırsat vermediler hemen yeni "büyük bomba" Ağca geliverdi gökten. Yukarıya bilerek yazmadım. Korktum buraya gelene kadar o da unutulur diye. Şimdi buna inanamıyoruz. Söyleniyoruz. Küfrediyoruz. Bazılarımız lanet ediyor hatta. Ama ne olacak sonra? Haftasonu nereye gitsek acaba planları ile birlikte muhtemelen bu da gidecek...
Ya da Oyun Kurucular öyle güzel oynayacak ki Ağca için planlanan paranın kat kat üstü kazandırılacak. Şimdi boş boş konuşulan o otelde kaldı, kaça kaldı acaba, aa çürük raporu da almış'lar hoop çöpe gidiverecek. Muhtemelen bizler o anda "aaa Ağca'da çıkmıştı di mi yaa" diyerek Hollywood yapımı bir Ağca filminin fragmanını seyrediyor olacağız...
9 yorum:
Çok güzel yazmışsın arkadaşım eline ruhuna aklına sağlık yazacak yorum bulamıyorum ....
Çok teşekkür ederim Yıldız.
Bir gün bunları yazdığımızı bile unuttururlar mı acaba bize?!
Gündem tutulması diyorum ben buna. Sonu gelmeyen bir gündem tutulmasından musdarip bu memleket. Bir de bitmek bilmeyen bir uyuşukluk hali. Film izler gibi haber izliyor, masal okur gibi gazete okuyor insanlar. Söz gelimi, Susurluk'u ayran, Vali'yi sadece sinema filmi zannediylar...
Yörüngesiz- En azından izlediğimiz filmleri hatırlıyor. Tartışıyoruz.
Oya Baydar'ın yazdığı gibi birileri bizlere unutturmak için çaktırmadan virüs mü aşılıyor diye düşünmeye başlıyorum.
Önemsemez, umursamaz bir topluluk...
Üç maymun virüsü ve kolektif unutmalar... Oya Baydar doğru yazmış...
İnsanlar kolay olanı yapıyor unutarak. Unutuyor ve mutlu oluyorlar. Nuray Mert de bir yazısında tarihi öğrenmek çok ağır ve yıpratıcı bir iştir diyordu... Aynı kapıya çıkıyor. Çünkü bilmek insanlara sorumluluğu getiriyor beraberinde. Dolayısıyla sorumluluktan kaçarak unutuyor ve mutlu oluyorlar. Tıpkı uyuşturucu kullanan insanların yaptığı gibi...
Unutmayı seçmek belki yakın zamanda kolay fakat uzun vadede baktığın zaman o kadar zor ki!
Geri dönüşümü zor hatta belki de pek mümkün olmayan yerlere götürür bizi.
Uyuşturucu da sonunda sana kocaman kocaman korkularla geri geliyor diye biliyorum.
Biraz karamsarca gelecek ama, ben zaten geri dönüşü pek mümkün olmayan yerlerde olduğumuzu düşünüyorum genel olarak.
Mucizeler gerek bu ülkeye...
Çünkü üç maymun virüsünü kapitalizm besliyor. Parasal sistem insanları köleleştirmiş, insanlar ekmek derdinde ve yalnız kendi önlerindeki sorunu görebiliyorlar. Büyük resmi görebilenler ise ya bir şeyler yazıp sesini duyurmaya çabalıyor, ya da hallerinden memnun oldukları için onlar da unutuyorlar...
Bu arada siz de unutmayanlardan olduğunuz için kaleminize sağlık diyorum...
Ben hala iyimser taraftayım. Bi dibe vuracağız. Orası kesin gibi duruyor ama az bir grupla da olsa bence bi yerlerde ağır gelip de bıraktıklarımızı geri alacağız.
Çok teşekkür ederim.
Yorum Gönder