26 Ağu 2011

Bu Tabakların Bardakları Neredeler??

Hakkatten neredeler acaba??
Pis bi huyum var anacım ya...Mutfaktan bir güzel dolduruyorum çayımı ve tabağı ile birlikte alıp odama geliyorum, masama oturuyorum, içmeye başlıyorum. Buraya kadar ee ne bunda dedirtiyor durum farkındayım ama asıl olay buradan sonra kopuyor. Ben o bardakları alıyorum ve ofisin içinde dolana dolana içiyorum. Boş bardağımı da alıp mutfağa götürüyorum. Hal böyle olunca da gün içinde masamda buna benzer görüntüler oluyor  kii bu iyi hali, ben 5 tabak olduğu zamanları da bilirim :)


Türk Halkı Bir Gününü Nasıl Geçiriyor?

İzinli online pazarlama platformu Napolyon.com, gerçekleştirdiği  ankette, üyelerine "24 saati nasıl değerlendirdiklerini" sormuş. Elde edilen cevaplardan, Türk halkının en az zamanı, ortalama 45 dakikayla kişisel bakıma, 30 dakikayla ise spora ayırdığı tespit edilmiş. Çalışmaya; 81 ilden, 15 yaş üstü, her sosyo-ekonomik sınıftan 13.350 kişi katılmış. Ankete katılanların, 8.664'ü erkek, 4.675'i kadınmış.

Çalışmadan bazı sonuçlar:
  • Kadınlara göre daha fazla çalışan erkekler, spora, kadınlar ise hobilerine ve özel saatlere daha fazla zaman ayırıyor.
  • En çok uyuyan kesim 24 yaş altı gençler, en fazla çalışan grup 25-45 yaş arasındakiler.
  • Spor, en fazla 18 yaş altındaki gençler tarafından yapılıyor. Gençlerin spora ayırdıkları zaman ortalama 1 saat 10 dakika.
  • 55 yaş üstündekilerin 2 saatten fazla zamanı, ibadet ve dinlenmeyle geçiyor.
  • Eğlenceye ve kültürel aktivitelere en çok zaman ayıran kesim, 2 saat ile 18-24 yaş grubu.
  • Büyük illerde yaşayanlar, trafikte/yolda daha fazla zaman harcıyor.
  • Trafikte / yolda geçen zamanda İstanbul birinci; Anadolu yakasında oturanlar, Avrupa yakasında yaşayanlardan daha fazla zamanı trafikte harcıyor
  • Ankara ve İzmir'de, diğer Anadolu şehirlerine göre daha fazla zaman trafik ve yolda geçiyor.
  • Trafik ve yola en az zaman harcayan Karadenizliler, aynı zamanda en fazla uyuyanları oluşturuyor.
  • Trafikte/yolda daha az zaman geçirdiklerinden, İstanbul, Ankara ve İzmir dışında yaşayanlar; kişisel bakıma, spora, kültür-sanata ve kendilerine daha fazla zaman ayırıyor.
  • Hobilerine en fazla zaman ayıranlar ise İzmirliler.

NzN'nin çıkardığı sonuç: Hep 24 yaşta kalarak mümkünse Karadeniz'de yok o kadar olmaz deniyorsa İzmir'de yaşamalı. 
Ben bu treni kaçırdığım için 31 yaşımla mutlu olmanın yollarını aramak için Karadeniz yaylalarında 1-2 yıl geçirsem ve sonra İzmir'e yerleşsem. Bu arada da her gün en az 2 saat spor yapsam, akşamları hep bir planım olsa, deli gibi dans etsem, yeni insanlar tanısam, sergi, konser ne varsa hepsi benden sorulur olsa, yeni yeni hobiler edinsem ve bu hobilerde ustalaşsam ama bunların hepsini yaparken günlük en az 8 saat uykumdan da hiiiç vazgeçmesem açığı kapatabilir miyim sizce??
Pardon duyamadım?? Ne dediniz? Ahahaha saçmalıyor muyum ? Hadi ordan sende ne varmış yazdıklarımda saçma olan?

Bak gördünüz mü?? Haksız mıyım ben İstanbul'u özlememekte??

25 Ağu 2011

Gökdelenlerin Arasında Bir Tarla

Amerika'da  Peter Karmanos'un sahibi olduğu şirket  Detroit Belediyesi'ne ait bir yeşil alanı kiralamış ve çalışanları için minik bir tarla yaratmış o alanda. Ben bu fikire BA-YIL-DIM!! Bayılınmayacak gibi değil ki. Bütün gün kurumsal kurumsal dolaşan şirket çalışanları öğle aralarında bu bahçeye inerek domates, biber falan yetiştiriyorlarmış. Topuklular ve kravatlar çıkıyor ve toprağa dokunuluyor. Burada yetişen sebzelerden çalışanlar isterlerse evlerine de götürebiliyorlarmış. Kalan sebzeler ise evsizlere dağıtılmak üzere Gleaners Food Bank'a bağışlanıyormuş. Patronun amacı şirketin karbon salımını düşürerek çevreye destek olmakmış. Ben patron amcayı araştırdım. Bahçelere olan ilgisinden farklı yerlerde bahsedilmiş.
Bence bu uygulama bizim ülkemize de gelmeli. Hem bütün gün aslında böceklerin yaşaması gereken ama iki süs 3 püsle beyaz yakalılara layık bir mekan haline getirilen plazalarda çürümekten bir nebze olsa da kurtarılmış oluyor çalışanlar, hem organik sebze yiyebiliyorlar bir dünya para vermeden hem de evsizlere destek oluyorlar bir şekilde...
Türk şirketleri de bu tarz bir uygulamayı en azından sosyal sorumluluk projesi olarak başlatsalar tadından yenmez bence..



Haber ile ilgilenenler için:  1, 2

24 Ağu 2011

Gün İçinde Su İçmeyi Unutuyorsanız...

...tam da size göre bir şey gördüm bugün :)

Hayat Su güzel bir program hazırlamış. Aşağıdaki linkten dosyayı indirip kaydedebilirsiniz. Saat başı ekranınızın sağ alt köşesinden bir şişecik çıkıyor ve "bir bardak suyunuzu içtiniz mi?" diye soruyor. Gün içinde su içmenin aklına bile gelmediğini söyleyen çook insanla tanıştım ben bugüne kadar. Benim bu duyguyu anlamam mümkün değil. Ben yeteri kadar su ve çay içmezsem bildiğin huysuz bir insan olabiliyorum. Dolayısı ile masamda 1 şişe suyum ve genelde 1 bardak çayım hazır durur.

Kalkıp su içmek iyidir, günde bilmem kaç litre su içiniz hıdı da bıdı demeyeyim isterseniz ama içmiyorsanız alışkanlık haline getirmek için, en azından bunu denemek için bu linkten faydalanabilirsiniz diye düşünüyorum. Ne dersiniz??


www.hayatsu.com.tr


23 Ağu 2011

Gezdim Gezdim Geldim de Gelmez Olaydım ya Keşke...

Tatil de bitti... Gezdim gezdim geldim ve inanır mısınız ilk defa ama ilk defa geldiğimde farkettim ki ben İstanbul'u hiiç özlememişim. Eskiden nereye gidersem gideyim, ne kadar kalırsam kalayım sonunda İstanbul'a dönecek olmanın verdiği gizli bir mutluluk kaynağı vardı içimde. Artık o da yok. Yok olmuş yani. Ne arada ve nasıl geldim bu noktaya bilmiyorum ama ben genel olarak sıkılmışım bu şehirden diye karar verdim tatil dönüşünde. Acele verilmiş bir kararmış. Gizli özneyi görememişim aslında. Üstüne düşününce anladım ki aslında dert İstanbul değil. Gerçek dert o değil yani. Hayat şeklimden sıkılmışım ben. Yeni bir şey gibi yazıyorum ama ben bunu daha önce pankart aça aça ilan ettim cümle aleme. Şimdi bütün suçu İstanbul'a atarak kendime bahane bulmanın da manası yok kanımca.
Nasıl bir hayat istediğimi yazmıştım şurada. Sorgulamalarım  devam etmişti şurada ve şurada da.  O hayata gitmek için kendimce kararlar aldım ve uygulamaya başladım ki hayat beni bir şekilde durdurdu. Belki de bendim durduran bilemiyorum... Demek ki biraz daha vakti varmış dedim ya da doğru olan bu değilmiş diye düşündüm. Alternatiflere bakınmaya başladım. Şu anda önümde yeni bir hedef daha var.  Vakit alacak bir girişim bu. Kuluçka dönemi uzuncana ama olsun. Bu ofis hayatından çıkmanın ve çıkarken de sadece ev kadını olmamanın yollarını arar haldeyim. Bu yenilik tutarsa tam istediğim gibi olacak her şey.
Bu dönem geçene kadar da ben İstanbul'la aramı düzeltmeye kararlıyım. Kırdım zira güzel hatunun kalbini. 13 gün uzak kaldıktan sonra insan il sınırına gelir gelmez koskoca İstanbul'un suratına hönkürür mü "hiç özlememişim ben seni" diye ? Ben yaptım. Şimdi ısınma turlarındayız. O bana saklı güzelliklerini göstermek için elinden geleni  yapıyor. Ben de eskiden bayıldığım İstanbul'u canlandırmaya çalışıyorum. Seve seve yani...
Sorun başka. Dedim ya özne gizliymiş anacım...

5 Ağu 2011

Her Yerde Aynı Kıyafetler ve Aynı Aksesuarlar

Cumartesi günü tatile gidiyorum. Sonunda!! Her zaman yaptığım gibi son dakikaya kaldı her şeyim. Bu sene tatil kıyafetlerime yenileri katmak istiyordum. Tek derdim buydu.
Nedir bu tatil kıyafetleri?
Hani sadece tatile çıktığın zaman giyebildiğin mini minicik elbiseler, tülden kıyafetler, totoya kadar şortlar  gibi şeyler vardır ya hah! işte onları diyorum cicim. Bu kıyafetleri yılda sadece 1,  bilemedin 2 haftalık tatil dönemlerinde giyersin -yani benim gibi ofis kuşları öyledir. aranızda yaz ayını full tatille geçiren gıcık olduğumuz gruptan arkadaşlar varsa sussun!-. Her tatil fotoğrafında aynı kıyafetler vardır dolayısı ile. Eeee yılda azıcık giyilen bu kıyafetler bir türlü eskimek bilmediği için insan bir müddet sonra sıkılıyor onlardan da . Sanki her yıl aynı tatilin devam gibi  :)
Bu sene o grubu yenilemeye, en azından içlerine bi kaç parça yeni kıyafet eklemeye kararlıydım. Bu kararı hayata geçirmek şu son 2 güne kaldı. Her zamanki gibi.
2 gündür bütün mağazaları geziyorum ve  her mağazada aynı kıyafetleri görüyorum. Bazısı sol koluna gül koymuş, kimisi aynı modeli 2 renkli yapmış, bir diğeri de eteğine kuş kondurmuş ve koymuş vitrine. 3-5 mağaza sonra artık mağaza değiştirdiğini bile farkına varmıyorsun. Gıcık oluyorum bu duruma. Herkesle aynı şeyleri giymek mecburiyetinde miyiz biz? Farklı tarzlarda farklı alternatifler sunulmuyor artık bizim ülkemizde. Yurtdışından gelen arkadaşlarım bile farkettiler bu durumu. "Sokaklardaki bütün gençler aynı giyiniyor, neden?" diye bile sordular. Hah! dedim benim de en büyük dertlerimden biri bu. Farklı giyinmek için illa tasarımcılardan mı giyinmek gerekiyor yani? Milyonlarca lira vermeden kendi tarzımızda ve kendimize has giyinemeyecek miyiz? Yurtdışına gidip mi alışveriş yapalım yani ? Yok yahu sırf alışveriş için yurtdışına çıkanlardan değilim ben. Keşkeee  :) amea yok cicim, kıskanma. Fakat yurtdışına çıktığım zaman farklı ne bulursam topluyorum. Hoş artık oralarda bile buradan farklı bi şey bulamıyorum ya neyse.
Gıcık oldum yine, paylaşayım dedim....

4 Ağu 2011

Kusurluyum Ben!! Selülitliyim Ben! Yürüyen Portakal Adayıyım Ben!

Dün gece televizyon karşısına yayıldım. Yayılır yayılmaz basenlerimin yanlarından pörleyen selülitlerimi gördüm. Ayaktayken yok ama oturunca, o baskıyla birlikte minik portakallar fışkırıyor vücudumdan.
 Yememe-içmeme dikkat ederim. Kahve çook nadir tüketirim. Yağlı yemem. Abur cuburu hiç sevmem. Asitli içeceklerle aram pek iyi değildir dolayısı ile nadir tüketirim. Tek eksim çay bu noktada. Deli gibi çay içerim. Spor yapamam ama gayet hareketli biriyimdir. Ye-iç-yat yapmam yani. Eeeee hal böyleyken ne diye selülitim var ulan benim!! Yediğin içtiğin falan hikaye anacım. Öyle diyor ya bu uzmanlar. Benim vücut böylee. Zaten aile kadınlarının bütün eksileri bende toplanmış. Ona da ayrı bi gıcığım. Bütün aile koca memelidir misal. Bende idare edecek  kadar var işte. Bacaklar fıstık gibidir ben çırpılıktan ölecem. Öyle güzel çırpılık falan değil anacım. Orantısız. Kemik üstü deri kaplama. Hani biraz kilo aldım mı patatese kürdan takmışsın gibi oluyorum. Haa bi de yamuktur zaten. Hepsini geçtim de ben bu selülit olayına taktım kafayııııı.....
Şimdi böyleyse  yarın öbür gün doğurduğumda ne olacak bu işin sonu?? Yaş ilerledikçe bunlar da artacak ve hissediyorum ki ben yürüyen portakal olacağım!!!
Öyle sabah akşam kremler falan da süremem ben. Uğraşamam yani. Alırım 3 gün 5 gün hevesle kullanırım o kremleri sonra verdiğim parayla kalırım. Garip garip merkezlere gidip, dünya paraları verip makinelere de giremem. Hadi gittim diyelim. O parayı da verdim. Güzel olacağız ya değer ama  anacım o  disiplene de gelemem ben. Tamam tamam laf atmayın oralardan öyle hem 3 kuruş olsun hem de şoför yanı olsun istiyorum ne var yani??!!  Zaten o merkezleri deneyen arkadaşlarımda da sonuçları gördüm. Makineye girmeye devam ettiğin sürece selülit melülit kalmıyor ama hani olurda bırakırsan 2 katı ile geri geliyor o çukurlar. Hatun yaptığına bin pişman.
Evet evet geleceğin yürüyen portakalıyım sanırım ben. Kabul et ve barış bununla!!

Doğurup büyüttükten sonra toptan girer her bi yanımı toparlatırım artık. Bu arada estetiğe de acayip karşıyımdır ama löpür löpür de yürümek istemem hani  :))

3 Ağu 2011

Nedensiz

Hani böyle nedenini bilmediğiniz, sebebini bulmak için içinizdeki her köşeyi kurcaladığınız ve karşınıza çıkan
her şeyde " hah! işte sebep bu!" dediğiniz melankolik durumlarınız olur ya işte ben de bu durumdayım 2 gündür. Dün ve bugün 2 kere gözlerim doldu sebepsiz yere...
İçimde garip bir acı ve hüzün var. Elle tutulur sebebim de yok gibi. Belki de var ama ben görmüyorum. Görmek istemiyorum. Bakıpta görürsem adı "dert" olur diye...
Ben böyle durumlarda hayatımdaki her şeyi yatırırım masaya. Keserim, biçerim, acımasızca dertlenirim kendi kendime. Hiç hoşlanmadığım huylarımdan biri de budur benim. Ne kadar pozitif bakmayı seçsem de, genelde kocaman kocaman gülen bir insan olsam da bu girdaba yakalandım mı ruhumun hasta yerleri yüzüstüne çıkıyor sanırım ve mutsuzluk sebepleri buluyorum kendime. O dakikaya kadar kabul etmediğim olumsuzluklar bedenleniveriyor. Böyle kanlı canlı duruveriyorlar karşımda. Üstlerine düşünür gibi olunca da batıveriyorlar içerlerden bi yerlerden etime etime. İşin yine de güzel bir kısmı var ki bu durumun içinden de hızlıca çıkıyorum Polyanna'nın ruhu ile birlikte  :) Hayatımdaki güzellikleri çıkarıveriyorum su üstüne ve hatırlatıyorum kendime: Bunlar gerçek "dert" bile olsa biliyorsun ki geçecek ve sen yeni bir şey daha öğrenmiş olacaksın. Belki hatırladıkça ince ince sızlayacak ama onun adı "ders" olacak. Bir dersi daha vermiş ve mezuniyete daha da yaklaşmış olacaksın.


Bazen işe yarıyor bazen de kocaman bir "banane" cevabı yapışıveriyor suratıma. İçimdeki sabırsızdan kaynaklanıyor bunlar biliyorum ben. Ah o sabırsız ahh ahhh....


İşte böyle bi 2 gün geçirdim. Hala da tam olarak geçmiş değil. Akşama canım arkadaşımı görünce geçer belki. Bir sarılır bana alıverir içimdekini. Olmadı cumartesi sabahı yola çıktığımızda o da tatile gider mecburiyetten!!! Pardon ama cicim senin benimle yolda, denizde, rakı masasında ve hoş sohbetlerde yerin yok. Bunu da böyle bil ha!!! Sonra demedi deme....

1 Ağu 2011

Yine Gittim ve Yine Geldim ve Hatta Tekrar Gideceğimm

Durduk durduk Ağustos ayını hareket ayı seçtik ha!
Biz dün gece annemlerin yanından geldik. Giderken ayrı bir trafik belası, gelirken ayrı...
Öyle güzel bir haftasonu geçirdim ki!! Vallahi hem ben çok şanslıyım gelin gittiğim aile açısından hem de pek sevgili kocacığım çok şanslı damat geldiği aile açısından.
Her iki tarafta da pek güzel ağırlandık. Gözlerimizin içine baktılar mutlu olalım diye. Bizim sadece varlığımız bile onların ömrüne ömür kattı. Çok net hissettim. Hele ki güzel babama nasıl da iyi geldi. Bilen bilir geçen sene neler neler atlattık. Ne kadar uğraşsa da o doktor parçaları öldüremediler babamı. Babama yaşam yakışır çünkü! O güzel gözlerinde hep ama hep gülücükler olmalı. O sevgi dağıtmak için gelmiş bence bu dünyaya....
Hala atlatılan tatsızlıkların etkileri var tabii ki üstünde. Fiziksel olarak gayet iyi durumda olsa da bütün o yaşadıkları bilinçaltında "ölüm" korkusu olarak duruyor. Yanında bizler yokken  morali hep bozuk. Abim söylüyor. Annem doğruluyor. Bizler gittik mi,  tüm aile bir araya gelipte mangalı yaktık mı o rakı kadehleri nasıl da coşuyor bir görseniz. O anlarda çok mutlu. Sık sık gitmeli. Bu anları yaşamalı. Hayatın anlamı bu değil mi zaten? Sevdiklerinle birlikte olmak.
Kızıyorum kendime bazen daha sık gitmediğim için. Fakat hayat bu. Benim hayatım burada kurulu. Yine de daha sık gidilebilir biliyorum... Gitmeliyim!! Zamanında onlar gecelerini, gündüzlerini birbirine katıp bizim dibimizde olmadılar mı ? Şimdi sıra bizde. Hem öyle gece kalk altını değiştir, git süt ısıt, olmadı boklu bezini yıka, allah hastalandı sabahla, hastaneye git, yemeğini hazırla, yedir, okula götür-getir gibi dertleri de yok yani. Kaldır totonu da git 2 kadeh rakıyı devir gel işte daha ne!! Siz de gidin. Hatta ailesine görmeye giden kalksın yazsın ve bizlere de sürekli hatırlatsın derim ben. Kendi döngümüzde kalmayalım.
Neyse efenimmm uzatmayayım lafı. Baba dedim mi coşuyorum (lafta mı ? yok yook o kadar da değil! )....
Önümüzdeki hafta da tatile gidiyoruz artık oohhhh. Allahtan balayına gitmişiz de bu zamana kadar beklemedik denize girebilmek için. 10 -12 gün kadar olmayacağım. Sonra gelip 1 hafta falan çalışıp bu sefer de bayram tatilne gideceğğimmmm :))
Ağustos ayı gezme ayıııı!!!
Eylül nasıl gelir bilinmez!

Aaa bu arada babamın size selamı var  :)